26-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow M. Said Çekmegil arrow BÃœYÃœK DOÄžU - NECÄ°P FAZIL (XI)
BÜYÜK DOĞU - NECİP FAZIL (XI) PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 26
KötüÇok iyi 
Yazar Vahid GönüldaÅŸ   
14-06-2007

BÜYÜK DOÄžU – NECÄ°P FAZIL (XI)

                                                                     Vahid GönüldaÅŸ

       ImageNecip Fazıl, saÄŸda görünenlere saldırılar yaparken, elbetteki hepsinde de haklı deÄŸil idi. Ama soldakilerlerle çetin bir mücadele içerisine girmiÅŸ bulunduÄŸu için, bazı haksızlıkları göze batmaz haldeydi. 

     Soldakilere karşı birleÅŸme gereÄŸi, saÄŸdaki efkarın içtenlikle arzuladığı bir iÅŸti. Bundan dolayı günün saygı duyulan kalemleri, 1959 Mart’ında tekrar çıkmaya baÅŸlayan Büyük DoÄŸu’da buluÅŸmuÅŸlardı. Sosyolog Prof. Mümtaz Turhan, ünlü Türkçülerden Atsız, Serdengeçti Osman Yüksel, Doç. Dr. Nurettin Topçu ve aynı dönemde beraber görünüp sonra  ağır ithamlarla tekrar bozuÅŸup ayrılan ve yine tekrar aynı paralelde buluÅŸan Peyami Safa (Bkz. 24 ve 26 sayılı, 1959, 56 sayı 1946, B. DoÄŸucular) gibi sol zıttı, Türkçü, Anadolucu, Ruhçu, Türk – Ä°slam sentezcisi v.b. mücadele kalemlerinin, kısa bir dönem için Büyük DoÄŸu’da bir araya gelmiÅŸ oldukları görüldü. (Bkz. B.D. 1959 dönemi) 

      Bunlardan bazıları Ä°slam’ı, “efradını cami aÄŸyarını mani” bir dava olarak idrak edemeyen, saÄŸ aydın denilenlerden bazıları Ä°slamiyet’e Türk’ün dini diye saygı duyan kavmiyetçi, bazıları da   batı özlemcisi; fakat hatırı sayılır ve isim yapmış kiÅŸilerdi. Mesela, bir Prof. Mümtaz Turhan “GarplılaÅŸmanın Neresindeyiz?” deyip duruyordu. (bkz. B. D., Sayı: 1, 1959) GarplılaÅŸmanın hepsinde olsa ne olacaktı sanki? O da belli deÄŸildi ya… 

       Åžüphesiz saÄŸda meÅŸhur olan bu zatlar ve benzerleriyle Necip Fazıl’ın temelde mutabık olması düÅŸünülemezdi. Kendisini su katılmamış bir Ä°slam yolcusu gören Necip Fazıl, dava adamı onurunu taşır bulunuyordu. Bu tarafıyla, davasına zıt bulmadığı güçlerle kuvvetlenmekten de geri durmuyordu. Ama ne var ki, bu sun’i beraberlikler çok çabuk ayrılıkları getirebiliyordu.  

        Büyük DoÄŸu’lu gönüldaÅŸlar, Necip Fazıl’ın bu tip beraberlik ve ayrılıklarına pek kızmıyor ve hatta çoÄŸu kereler tasvip bile ediyorlardı. Ancak, Necip Fazıl kendisine ters düÅŸen bazı meÅŸhur Müslüman ÅŸahsiyetlere de bozulup saldıralar düzenlemeye baÅŸlayınca durum deÄŸiÅŸiyordu. Prof. Dr. M Hamidullah’ a “baidullah”, mütefekkir merhum müellif Mevdudi’ye “merdudi”, “sapık” diyor (Bkz. DoÄŸru yolların Sapık kolları, 153 ve Türkiye’nin manzarası, 1973, Sh: 112 – 118); Seyyid Kutup gibi Türkiye’de eserleri raÄŸbet görüp yayılan Müslümanlara açıkça cephe alıp saldırıyordu… 

      Bu yeni durum, Müslüman araÅŸtırıcıların çoÄŸunu tereddüde düÅŸürüyor, pek çok genci de tessür ve heyecana sürüklüyordu. Hele tarihte, bazı içtihad hata veya deÄŸiÅŸikliklerine ilmi bir yaklaşım getirememenin kızgınlığıyla ağır küfüre geçmenin yolumuzda yeri yoktu. Mesela, tarihte, Ä°slam fakihleri arasında büyük bir yer alan Ä°bni Teymiye merhuma “Din’i içinden zedeleyen kafir” demesi bardağı taşırmış bulunuyordu. Müslüman gençliÄŸin bir kesimi artık Necip Fazıl’ı tanıyıp, onu çeÅŸitli mektup ve bildirilerle ikaz etmeye baÅŸlamışlardı. Mesela, “Onbir imzalı” “Muhavvit Siirt GençliÄŸi” adıyla, 2 Eylül 1974’de “Ülkü matbaası – Elazığ”- da basılan bir bildiriyle, Necip Fazıl’ı alkışlamış bulunan DavutoÄŸlu hocaefendiye ÅŸöyle seslenilmiÅŸtir : 

     Ä°slam aleminin büyük alimlerinin çoÄŸunlukla Åžeyhülislam dediÄŸi, Türkiye’mizin Ömer Nasuhi Bilmen, Tayib Okiç gibi deÄŸerli bilim adamlarının da onayladığı, Buhari tecridinde muhaddis Kamil Miras’ın “TAKÄ°YÜDDÄ°N” diye kadrini yücelttiÄŸi, Ä°bn-i TEYMÄ°YE hakkında aynen ÅŸöyle bir belgesiz isnat veriyorsunuz, “Ä°bn-i TEYMÄ°YE, dini içinden zedeleyen kafir…(Sh.42)” 

      Evet, gençliÄŸin dediÄŸi gibi, kara kaplı kitabınızda, Allah’ın azabından korkmadan, belgesiz bir söylentiyi, büyük bir ihtimalle gülünç bir iftirayı sayfalarınıza, hiçbir sakınca duymadan aktarıyorsunuz. Bu nasıl olur?  

        ŞİMDÄ° BÄ°Z DE SORALIM? 

       Ä°bni Teymiye’nin kafir olduÄŸuna dair elimizde ilmi bir belge var mıdır? Delilsiz bir kimseye kafir demenin ağır vebalini bilmiyorsunuz diyemeyiz. Peki, birçok ilim adamlarımızın örneÄŸin Afyon Müftüsü Celal Yıldırım hocamızın büyük bir Müslüman olduÄŸuna ÅŸahadet ettiÄŸi tarihe mal olmuÅŸ  bir alime nasıl oluyor da uluorta kafir deyiÅŸleri tasvip ediyorsunuz? 

          DavutoÄŸlu Hoca; 

       GAVURLARI HALÄ°MÄ°ZE GÜLDÜRMEYÄ°N 

  Müslümanların büyük bir ekseriyetinin “ÅžEYHÜLÄ°SLAM”, “TAKÄ°YÜDDÄ°N” dediÄŸi büyük bir tarihi ÅŸahsiyete, bazı bilmezlerin  “KAFÄ°R” demesini, ilim adamı sıfatınızla tasvip eder, gayri Müslimleri halinize güldürürsünüz. Yapmayın, hoca efendi yapmayın. Sonra gavurlar, bir kısmının baÅŸmüslüman dediÄŸine diÄŸer bir kısmı din yıkıcı kafirdir diyor demezler mi? Ä°bn-i TEYMÄ°YE’ye kafir diyen ÅŸairin iftirasını kitabına alırken, bir de. Allah razı olsun diye dua ediyorsunuz. Hayret doÄŸrusu. Allah, sizin bu delilsiz hakaretlerle bir insanı karalamanıza razı olur mu ki?...>> 

      Böylesine içtenlikten kaynaklanan gençlik bildirilerine kızanlar da az deÄŸildi. Bu cümleden olarak, tarizli bir nasihat yayınlayan “Enver Baytan Hoca”ya, 18.12.1974 tarihinde “Nurhak Matbaası”nda basılan “Elazığ Yük. ÖÄŸ. Genç” imzalı bir bildirile ile ÅŸöyle denmiÅŸti: “…Ehlisünnet alimlerinin çoÄŸunluÄŸuyla “ÅžEYHÜLÄ°SLAM” dediÄŸi, merhum Ömer Nasuhi Bilmen hazretlerinin de Ä°slam’ın baÅŸ alimlerinden olduÄŸunu doÄŸruladığı Teymiye hazretlerine, evet, bir büyük ehlisünnet müçtehidine hiçbir Ä°slami ölçüye dayanmadan, KAFÄ°R diye yazmışlardı o kara kitaplarında. DeÄŸil tarihte büyük bir ilim adamına, en basit bir mümine, en günahkar bir Müslüman’a bile kafir denilmezken belgesiz ve sorumsuz bir biçimde hoÅŸlanmadıkları herkese rahatça kafir diyen üstadınız hakkında adil hükmünüzü bekliyoruz…”. Kavga nereden kaynaklanıyordu?  

        Necip Fazıl’a göre “din merkezi” “Hazreti Seyid Fehim”di. Ve bu “din merkezi” ehline göre lisanlar bile tasnif edilmiÅŸ; “Arapça, nebiler dili ve Farsça veliler lisanı” olmuÅŸ. (Rapor 2, sh. 37) Ä°ÅŸte böylesi bir merkezden gelen ÅŸeyhine “her ÅŸeyimi borçlu olduÄŸum mürÅŸid” diyen Necip Fazıl, bir zata, “ben seni kelebeÄŸe benzetiyorum” diyor ve soruyor:   

  • Bütün Ä°slam ülkelerini (neresi ise) döndün dolaÅŸtın, deÄŸil mi?
  • Öyle
  • Almanya, Fransa ve Amerikadaki Müslüman muhitler de cabası
  • Öyle
  • Hiçbir kemal örneÄŸine rastladın mı bu yerlerden birinde?
  • Hiçbir yerde, Efendi Hazretlerinin ayak tozu olabilecek bir ferde rastlamadım!..”
    Ä°ÅŸte böyle, Necip Fazıl’ın efendisine olan aÅŸkı cezbeyle devam edip gider. (Rapor2, sh.45)  

    Böylesine tutkulara kim karşı gelebilirdi; hele karşısında Necip Fazıl olursa?

       Necip Fazıl saÄŸa dönmüÅŸ, bazen haklı bazen haksız, rasgele vuruyordu. Mesela genç ilim yolcularından Bekir TopaloÄŸlu, Hayrettin Karaman, ve benzerleri de tecavüze uÄŸramaktan kurtulamıyordu. Güya bu zatların “memuriyetleri, Ä°slamı ruh ve madde halinde ezmek”ten ibaretmiÅŸ. Delil vermeden yapılan bu isnatlar elbetteki insaf dışıydı. (bkz.B. D. Sayı 3, 1979) 

        Hiçbir yerde “eÅŸi ve benzeri bulunmayan” ve Veliler “Altun Halka” sının sonuncusu olduÄŸunu söyleyip yazdığı (bkz.B. D. Sayı: 29, 1959) “Kurtarıcım Efendim” diye (bkz. B. D. Sayı: 1; 1949) azat istemeyen kölesi olduÄŸu zatın öÄŸretilerini bir  kılade halinde boynunda iftiharla taşıyordu. Boynunda övünerek taşıdığı bu kıladeye ters düÅŸen kim ve hangi içtihad varsa (Necip Fazılın neÅŸesine ters düÅŸmüÅŸ oluyordu. Ona göre bu terslikler kimden ve nereden gelirse gelsin yerin dibine batırılmalıydı. Bu iÅŸi kendisine vazife edinmiÅŸti. Yoksa Necip Fazıl o kadar vefasız ve insafsız olamazdı. DeÄŸildi de. Üstelik kendinden kabul ettikleri için yaptıkları fedakarlıklar az deÄŸildir. Mesela, 1952 sonbaharında, Malatya hadisesi günlerinde, Ankara’da yayınlanmakta olan <<Ä°stiklal>> gazetesinin 44 sayılı nüshasında verdiÄŸi beyanat, cesaret, vefa ve bir büyüklük örneÄŸi bulunmuÅŸtu. Tehlikeli olmasına raÄŸmen –nitekim bu beyanatın arkasından hemen tutuklanarak Malatya’ya postalanmış– 1 Aralık 1952 tarihli Ä°stiklal gazetesinde, poz poz resimleri ve sütun sütun beyanları arasında Ahmet Emin Yalman’ı yaralayan gencin beraatı gerektiÄŸini, yazarın tahrikini öne sürerek beyan etmiÅŸti. Büyük puntolarla; “Fransada bir gazete baÅŸ muharririni, kocasına sövdüÄŸü için öldürüp mahkeme huzurunda beraat eden Madam Kayyo, kalem hakkını niçin kurÅŸunla parçalıyor, diyen Necip Fazıl, carihin beraatını istiyor!...” olmuÅŸtu. Tabii sonu tevkif. 

         Ne olursa olsun, kim ne derse desin, 1946 lardan buyana Türk efkar-ı umumiyesinde heyecana dayalı bir iman ÅŸahlanışı olduÄŸu kabul ediliyorsa, bunda, (tabii Dr. EÅŸref Edip, Abdurrahim Zapsu ve Doç. Dr. Nurettin Topçu gibi pek çok gayretliler ve bunlara, Tanzimatçıların gelmesine sebep olduÄŸu materyalizm karanlığında yol açan Mehmet Akif, ve bugün Bediüzzaman ünvanıyla tanınan Said-i Kürdi gibi cesur, dinine sahip çıkan müminler de unutulup bir tarafa itilmeksizin söylersek) Necip Fazıl Kısakürek’in cesaret ve hamle gücüyle sanatkar vasfının büyük bir payı vardır. Bu inkar edilemez. Böyle olduÄŸu için de pek çok dualarla beraber çoÅŸkulu teveccühler kazanmıştı. Sinsi yuhalardan çok coÅŸkun alkışlar gıdası oluyordu. 

        Ancak ne var ki, Ä°slamiyetini “üstad” fıkhi esaslara bir türlü oturtmadığı için, kölesi olduÄŸu efendisinin öÄŸretilerini, hata sevap demeden, esas almış bulunuyor. KabullendiÄŸi bu esasa ve kendisine karşı gördüÄŸü herkesi devirip geçmek istiyor; Seyit Kutupları, Mevdudileri, Hamidullahları bir kalemde silip süpürmeye çalışıyordu. Tarihte ki pek çok Müslüman düÅŸünürleri sevip yermesi de bu ölçü ile olduÄŸu anlaşılır hale gelmiÅŸti. Uyarılar tesir etmiyordu. 

         Bir defasında, kendisine çok yakın gördüÄŸü bir gönüldaşı (M. Said Çekmegil), “Üstad artık biraz da fıkıh çalışsanıza” diyecek olmuÅŸtu da, teÅŸekkür edeceÄŸi yerde, kızmıştı. 

         Kızdıkları arkadaÅŸlar az deÄŸildi. Mesela, aynı efendiye “baÄŸlı ve sadık bir kimse” kabul ettiÄŸi bir zatı hayli hırpalamaya çalışmıştı.O dahi Necip Fazıl’ı susturabilmek için, sövgü edebiyatında Kısakürek’ten  geri kalmayan bir hırçın kalemi vazifelendirmiÅŸti. Aynı zamanda karikatürist de olan bu Necip Fazıl üsluplu yazar, Kısakürek’e çok çirkin birkaç kalem denemesiyle saldırıya geçip, ünlü polemikçilerin güç yetiremediÄŸi bir “Babı Ali Efesi”ni sanki pes ettirmiÅŸti. 15. devre, 28. yıl, 1971 tarih ve 2 sayılı Büyük DoÄŸu “Hüseyin Hilmi Işık’tan Mektup” almış, yayınlamıştı. Mektubun nazik edasına raÄŸmen kavga önlenmemiÅŸti. Hakaretlerini git git artıran Hakikat gazetesine, Necip Fazıl, “…bu murdar varakpareye verilecek ilk ve son cevap, büyük veli Abdülhakim Efendi Hazretlerine nisbeti bir yalandan ibaret ÅŸahıs ve çömezlerini evvela Allah’a, sonra o büyük veliye, daha sonra da mümin vicdanlara havale ettiÄŸimizdir” diye iÅŸi kapamak istiyordu. (Bkz. B.D. Sayı: 3, 1971) Ama kalem dövüÅŸü yine kapanmamış “Sonun Sonuncusu” bir cevapla hasımlarının sahtekarlığını açıklamış oluyordu. (Bkz. B.D. Sayı; 7,1971) 

         Bir baÅŸka kavga da,”Ä°lk Büyük Kongresinde” yanında göründüÄŸü ve sonradan da “Ä°slam Davasını Akamete UÄŸratan Müflis Tecrübedir” dediÄŸi (Bkz. B.D., Sayı 5,1071 ve Tercüman gazetesi 4 Haziran 1977) bir politik kuruluÅŸla baÅŸlamıştı. Yanlış da olsa etrafında hayli baÄŸlıları bulunuyordu bu kuruluÅŸun. Kendisinden zannettiÄŸi politikacıların tesir ettiÄŸi bir kesimin taze inanmış gençleri ve sempatizanlarını kaybetmiÅŸ bulunuyordu. Buna mukabil etrafında yeni bir muhit bulan Necip Fazıl burada da boÅŸ durmamış. Hergün gazetesinde ÅŸiirle “GÜNÜN HUTBESÄ°” denemelerine geçmiÅŸ görünüyordu (Bkz., Hergün gazetesi, 2 Haziran 1977). 

         Necip Fazıl, bitmez enerjisi, doymaz ihtirası ve uzlaşılması zor mizacına raÄŸmen, bazı meziyetlerinden dolayı, uzun zaman beraberliÄŸe katlanmış bulunan güçlü arkadaÅŸlarına bile kıymaktan kaçınmamıştır. Dr. Haluk Nurbaki’yi (ki Büyük DoÄŸu Cemiyeti’nin genel sekreteridir) “Büyük DoÄŸu idealinin (I) numaralı döneÄŸi” olarak ismiyle, resmiyle beraber ilan etmesi, buna acı bir örnektir. 

         Kendisini, her ÅŸeye raÄŸmen, hatalarını düzeltir, günahlarına tevbe eder ve “bu davada bu kadar çile çekti, hala da çekiyor” diye terk etmeyen arkadaÅŸlarını bile haksız saldırılarına hedef yapmaktan çekinmemiÅŸtir. Mesela, “Ä°dealimizin ilk feyizli toprağı Malatya” dediÄŸi ÅŸehrini sonraları unutur olmuÅŸ (Bkz. 1001 Çerçeve, 1969, sh:69) Ve “Malatya’daki ruh ve mana aleminin merkez ÅŸahsiyetlerinden ÅŸair ve fikirci Said Çekmegil” (aynı eser, Sh: 18) “..derin iman safının en ileri örneÄŸi Sait Çekmegil” (Bkz. B.D. Sayı:4,1964) ”Yolumuzun mihrak ÅŸahsiyetlerinden Said Çekmegil” (Yeni Ä°stanbul gazetesi, 6 Nisan 1965) Ve nihayet, ilklerden diye takdim edip ve “aziz dostum Sait Çekmegil” diye dostluÄŸunu belirttiÄŸi (Bkz. Cinnet Mustatili, 1955, Sh;106) bir gönüldaşını dahi, isim vermeden, fakat hiçbir sıhhatli delile de dayanamadan Allah velilerine karşı göstermeye baÅŸlamıştır. Oysa Said Çekmegil kendisine Erenköyde’ki evinde misafiri bulunduÄŸu bir günde, “Allah’ın velileri olmaz” diyenlerin Ä°slamla ilgisi kalmayacağını açıkça ifade etmiÅŸti.  

        Tabii bu duruma üstadı; zan’larını dinle, dinini zanlarıyla karıştıra karıştıra; bazen büyük yanılgılara düÅŸmesine raÄŸmen, çok kere isabetli sevap çıkışlarının gururu da büyük ölçüde itmiÅŸ olabilirdi. Etrafını kasıp kavuran fırtına gibi bir hayat, kavuÅŸulmaz görünen bir liyakat, ne yazık ki fıkhı olmayan bir hissiyat Necip Fazıl’ı gün gün yalnızlığa itiyordu. Ä°ÅŸi kendisi de anlamaya baÅŸlamış olacak ki, ‘Sultan-üÅŸ-ÅŸuara’ mız bunu, bir ÅŸiirin son kıtasında, ÅŸu samimi itiraflarla ÅŸiirleÅŸtiriyordu:  
     
                              ‘Hırsıma ne ÅŸöhret yetti, ne de ÅŸan;
                              ‘DöndüÄŸüm her nokta dünyadan niÅŸan.
                              ‘Binbir yol aÄŸzında kaldım periÅŸan;
                              ‘Yol tektir, bildim de tekleyemedim.”

Yorum

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 25-05-2010 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111696156 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net