16-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa
TÜRKÇEMİZ üzerine bir mülakat. PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 0
KötüÇok iyi 
Yazar Yavuz Bülent BAKÄ°LER   
02-08-2017

TÜRKÇEMÄ°Z üzerine uzun soluklu bir mülakat.

Yavuz Bülent BAKÄ°LER

OÄŸuz ÇetinoÄŸlu: Maymuncuk gibi her kelimenin sonuna konuluveren ‘-sal / sel’ takılarını kullanmak istemeyenler, ‘toplumsal’ ve ‘küresel’ kelimelerinin yerine hangi kelimeleri tercih etmeliler? ‘Küresel’ yerine, ‘global’ kelimesini de yabancı kökenli olduÄŸu için kullanmak istemeyenleri düÅŸünerek uygun bir kelime bulunabilir mi? Yoksa, ‘Bu da böyle olsun!’ mu denilecektir?

Yavuz Bülent Bâkiler: Sorunuza cevap vermeden önce, bir özelliÄŸimi belirtmek istiyorum: Ben bu sel ve sal eklerinden kat’iyyen hoÅŸlanmıyorum. Hatta diyebilirim ki onlardan nefret ediyorum. Niçin diyeceksiniz. Prof. Ziyaeddin Fahri FındıkoÄŸlu’nun ifadesiyle: “Türkçeyi sal’a bindirip, sel’e verdikleri için.” Bu konuda, iki meÅŸhur edebiyatçımızın görüÅŸlerini de dikkatinize sunuyorum. Biri Prof. Dr. Tahsin BanguoÄŸlu. Türkçemizin gramerini yazan dil âlimlerimizden olduÄŸunu biliyorsunuz. Ötekisi Cumhuriyet

devrimizin en güzel kalemlerinden Falih Rıfkı Atay. Ä°kisi arasında, bu sel ve sal ekleri dolayısıyla geçen bir sohbet, Dünya gazetesinin 16-17-18.19.9.1965 târihli nüshalarında yayınlandı. Sohbet uzun. Ben onu, özetleyerek vermek istiyorum. Prof. Dr. Tahsin BanguoÄŸlu diyor ki:

“Dil bahsinde, Sayın Falih Rıfkı Atay’la, eskiden beri kolay anlaşırız. Ondaki ana dili hâkimiyeti ve katıksız dil zevki, bendeki -karınca kararınca- dil bilgisiyle karşılaşınca, hemen her defasında aynı görüÅŸe varmışızdır. Geçenlerde bana sordu:

– Bu -sel- sal’lı kelimelere ÅŸimdi ne diyorsun?

– Gene uydurma diyorum... Bilirim, sen bunlardan hiç hoÅŸlanmazsın.

– Hiç! dedi. Senin bu nispet sıfatları üzerine bir incelemen vardı. Onu yeniden okumayı isterdim.

– Göndereyim, dedim. 1943 yılında, Ülkü dergisinde çıkmış 3 parça yazının kesitlerini kendisine gönderdim. Dostum Atay, bir Pazar KonuÅŸması’nda bunlardan bahsetti. Ve bu incelemeyi yeniden Dünya’da yayımlamayı okurlarına vaadetti. Benim bildiÄŸime göre, arada bu konuda ilmî bir tartışma olmamıştır. Ancak, sırası geldikçe (yetkililer demeyeceÄŸim, bizde bu iÅŸlerden ilgililer anlar) bu eklerin Türkçe olduÄŸunu söylemiÅŸler ve kumsal, uysal gibi örnekler göstermiÅŸlerdir. 

Gerçekte, en eski Türkçede, isme gelen bir -il- ekinin varlığı kabul edilmektedir -l- ile biten çok heceli kelimelerimizden bazılarını, bu ek ile açıklamaya çalışırız. -cil-, -sil- gibi anlamları az-çok bilinen eski eklerin de, bunun birleÅŸikleri olduÄŸunu sanıyoruz. -el-, -al-, -sel-, -sal ile biten eski kelimelerimizin üremesini açıklamakta ise, daha çok güçlük çekiyoruz. Çatal, sakal, güzel gibi. Türlü sebeplerden dolayı, bu  -el- ve -sel- ekleri. Türkçe kelime ve terim üretiminde kullanılmamalıydı.

1- YaÅŸayan Türkçede, ne türlü köklere geleceÄŸi ve ne anlam getireceÄŸi belli olan -el- ve -sel- ekleri yoktur. Bunlar, yapma ekler hissini verecek ve yadırganacaktır.

2- Bunlarla isimden nispet sıfatları yapılmak, yani Arapçanın -î- eki ile yapılmış nispet sıfatları karşılanmak istenmiÅŸti. Oysa dilimizin nispet sıfatları için, anlam incelikleri taşıyan çeÅŸitli ekleri vardı. Bu iÅŸ için, biz böyle bir yapma eke muhtaç deÄŸildik.

3- Bu ekle, eski yazı dilimizdeki tek ÅŸekilli Arapça nispet sıfatları yine tek ÅŸekille Türkçeye çevriliyordu. Bu tek kalıp, dilimize, bir biçim ve anlam monotonluÄŸu getiriyordu.

4- Aslında bu ekler, anadile dönme yolu ile deÄŸil, Lâtin dillerine özenme yoluyla bulunmuÅŸtu. Biz biliyoruz ki, bir ara bilginlerimiz, Hint-Avrupa dillerinin Türkçeden geldiÄŸini ispat (!) etmiÅŸlerdi. Fransızcadaki -el-, -al- ekleri elbette Türkçeden geliyordu. Nitekim bizim -men-, -man- ekimizde Cermen dillerindeki -man- (adam) kelimesi ile aynı köktendi.

OÄŸuz Bey, Prof. Dr. Tahsin BanguoÄŸlu, burada Atatürk’ün son dil anlayışı olan GüneÅŸ-Dil nazariyesinin gayri ilmî, gayri ciddi, gayri mantıkî yapısıyla alay ediyor. BildiÄŸiniz gibi Atatürk 1936-1938 yılları arasında, Avusturyalı bir dil heveskârı olan Viyanalı Dr. Kıvergiç’in tesiri altında kalarak inanmıştı ki, ‘Ä°lk insan Türktür!.. Ä°lk lisan Türkçedir!. Bütün dünya dilleri Türkçeden doÄŸmuÅŸlardır!’ Atatürk’ün emriyle bu görüÅŸ, 1936-1940 yılları arasında Dil ve Târih CoÄŸrafya Fakültesi’nde ders olarak okutulmuÅŸ, ancak 1940 yılında, CumhurbaÅŸkanı Ä°smet Ä°nönü’nün emriyle kaldırılmıştı.

Yine Prof. Dr. Tahsin BanguoÄŸlu’nun açıklamasına dönüyorum. Diyor ki: “Demek ki, dilimizi millîleÅŸtiriyoruz derken de yine yabancı dillere özenmiÅŸ önce, bütün medeniyet dillerinin Türkçeden geldiÄŸini iddia edecek kadar ileri varmışız. Bunun pek çiÄŸ kaçtığını görünce de, bu uydurduÄŸumuz ekleri savunmak için, “Canım, bunlar zaten Türkçede var. Uysal gibi, kumsal gibi” demiÅŸiz. Aslında, o kelimeler de bir ÅŸey ifade etmez. Bunlar çok defa, eski birleÅŸiklerden kalmış kelimelerdir. Kumral da var. Sanırsınız ki, kumru kelimesine -al- eki getirilerek yapılmış bir sıfattır. Oysa bunun, konur ve “al” kelimelerinden yapılmış bir birleÅŸikten geldiÄŸini biliyoruz. Konur ve al aslında bir at rengidir. Bunun gibi kumsal kelimesi kumsu el gibi eski bir birleÅŸikten gelmekte olabilir.

Meseleyi, bizim gibi dil kompleksinden; aÅŸağılık duygusundan uzak, sadece dilin ihtiyaçları ve imkânları açısından görenler, baÅŸtan beri bu türlü tasarrufları hoÅŸ karşılamamışlardır. Bize göre burada da doÄŸru yol önümüzdedir. Fransızcada olduÄŸu gibi Türkçede de anlam incelikleri ile isimden sıfat yapılan bir sıra ekler ve ÅŸekiller vardır. BaÅŸlıcaları:

1- -LÄ°K- ekiyle: Personel = ÅŸahsî = KiÅŸilik. KiÅŸisel deÄŸil

2- -DEN- eki: Monumental = an’anevî = Gelenekten. Geleneksel deÄŸil.

3- -SÄ°- ekiyle: Monumental = abidevî = Anıtsı. Anıtsal deÄŸil.

4- -LÄ°- ekiyle: Experimental = tecrübî = Denemeli. Deneysel deÄŸil.

5- -CE- ekiyle: Religieux = dinî = Dince. Dinsel deÄŸil.

6- -CÄ°- ekiyle: Affectif = teessurî = Duygucu. Duygusal deÄŸil.

7- Tayinsiz isim takımıyla: Psychique = Ruhî = Ruh (hâli). Ruhsal deÄŸil.

8- Sıfat olan madde isimleriyle: Metallique =  Madenî = Maden. Madensel deÄŸil.

9- Sıfat olan yer ve yön isimleriyle: Primaire = iptidaî = Ä°lk (öÄŸretim) Ä°lksel deÄŸil.

10- BaÅŸka fiil üremeleriyle: Extientionnel = istilaî = Kaplayıcı. Kaplamsal deÄŸil.

Burada görüldüÄŸü gibi, Fransızcadan 6 türlü nispet sıfatı, Türkçe 10 türlü ek veya kullanılışla karşılanmıştır. Hâlbuki bu nispet sıfatları Arapçada tek ÅŸekillidir. Biz de onu, -sel-, -sal- tek ÅŸekli ile Türkçeye çevirmeye çalışıyoruz.

Gerçekte, bütün bu zorlamaya raÄŸmen yabancı hissedilen bu -sel-, -sal- eki yeni Türkçemizde tutunamamıştır. Basındaki yazıları tararsanız, bu kalıpta bir düzineden fazla kelime bulamazsınız. Oysa, belki bir, iki bin nispet sıfatı bulursunuz.

Prof. Dr. Tahsin BanguoÄŸlu’nun yazısı bu kadar deÄŸil. Ama ben özet olarak bu bölümü alıyorum. Bunu ÅŸunun için yapıyorum. Hem bir dil âlimimizi, hem de bir meÅŸhur edibimizi örnek göstererek diyorum ki:

1- Bu -sel- ve -sal- ekleri, bizim aÅŸağılık duygumuz yüzünden Türkçemize Lâtinceden – Fransızcadan bulaÅŸtı. Bu ekler Türkçe deÄŸildir.

2- Türkçemizde isimden sıfat yapan 10 ayrı nispet sıfatı ve yol varken sadece Arabın (î), Fransızlara ait -sel-, -sal- ekine yapışmak yanlıştır.

3- Vakti zamanında (î) aidiyet ekiyle yapılan belki bin yıldan beri yazıla-konuÅŸula benimsenen, Türkçemize yerleÅŸen nispet sıfatlarını dilimizden çıkarıp atmak, yerlerine Fransızca eklerle yapılanları koymak dilimizi sadeleÅŸtirmek veya güzelleÅŸtirmek deÄŸildir.

Eskiden biz ‘toplumsal’ demiyorduk. ‘Ä°çtimaî’ diyorduk. AÄŸzımızı belki bin yıl’ içtimaî’ diye açtık. Kalemimizi belki bin yıl içtimaî diye kullandık. Ä°çtimaî kelimesi artık tamamen TürkçeleÅŸmiÅŸtir. Onun yerine ‘toplumsal’ demek yanlıştır. Bu kelimenin ‘altı kaval, üstü ÅŸeÅŸhane’ yani altı Türkçe üstü Fransızca.

Bütün bu açıklamaları, sel ve sal eklerinden neden hoÅŸlanmadığımı belirtmek için yapıyorum. Arapçaya, daha doÄŸrusu Ä°slâmiyet’e düÅŸman olan, lâikliÄŸi Ä°slâm düÅŸmanlığı ÅŸeklinde anlayan bir takım kimselerin, dinden gelen bir takım kelimelerimize ÅŸiddetle karşı çıktıklarını bildiÄŸim için ifade ediyorum. ‘Ä°çtimaî Arapça; yerine toplumsal diyelim! Küre Arapça olduÄŸu için onun kullanmayalım. Yerine Fransızcadan aldığımız global kelimesini koyalım!’ diyenler ve düÅŸünenler var. Onlarla kat’iyyen beraber deÄŸilim.

Biz, câmilerimizdeki kubbelerden bahsederken: “Câmi kubbelerimiz yarım küre ÅŸeklindedir!” diyoruz. Åžimdi: “Kubbelerimiz yarım global ÅŸeklindedir” mi diyeceÄŸiz?

Nâmık Kemal bir ÅŸiirinde:

Merkez-i hâke atsalar da bizi,

Küre-i arzı patlatır çıkarız.” Diyerek kükremiÅŸti.

Mithat Cemal Kuntay:

Maziye sor, ecdadımı söyler sana kimdi,

Bir bitmez ufuktum, küre vaktiyle benimdi.” Diye yazmıştı.

Bu lüzumsuz Arapça düÅŸmanlığı, din düÅŸmanlığı yüzünden bu mısraları hiç anlamayan nesiller mi yetiÅŸtirelim? Sorunuz üzerine ben de diyorum ki:  Dünümüzden kopmayalım. ‘Toplumsal’ yerine “içtimaî”, “global” yerine “kürevî” veya “kürelik” diyelim. Bizim ailevî konularımız yok mu? “Ailevî’ demiyor muyuz? Bizim “asırlık dâvâlarımız”, “Allahlık iÅŸlerimiz”, “Günlük iÅŸlerimiz”, “Yazlık-kışlık giyeceklerimiz” yok mu?

Prof. Dr. BanguoÄŸlu “-lik- ekiyle de isimden sıfat yapmamız dil kaidelerimize göre mümkündür.” demiyor mu? Öyleyse, asırlık dediÄŸimiz gibi kürelik de diyebiliriz. Demeliyiz. Niçin global?

Açık açık söylüyorum: Ben bu -sel-, -sal- eklerinden hoÅŸlanmıyorum. Türkçemizin güzelliÄŸini bozdukları için onlardan hatta iÄŸreniyorum. Bir takım insanlar, Batı dünyası karşısında tam bir aÅŸağılık duygusu içinde küçüldükleri için her kelimenin arkasına bu zibidi ekleri yapıştırarak “Öztürkçe” konuÅŸtuklarını, yazdıklarını sanıyorlar. Meselâ: Târih kelimesi Arapçadır. Târihsel kelimesini kullanınca nasılsa Öztürkçe yazmış, konuÅŸmuÅŸ oluyorlar. Türkiye olarak biz yedi bölgeli bir coÄŸrafyada mı yaşıyoruz. Biz DoÄŸu Anadolu Bölgesi diyoruz. Sonra “DoÄŸu Anadolu’nun bölgesel sorunları!” diye aÄŸzımızı açıyoruz. Orada bizim bir “bölge Valimiz” var. Ama o bölge Valimiz, baÅŸbakanımıza “bölgesel sorunlar” hakkında bilgi veriyor. “bölge Valisi” tamlaması doÄŸru ise, “bölgesel sorunlar” ifadesi yanlıştır. Yok eÄŸer “bölgesel sorunlar” Türkçe bakımından doÄŸru ise, o Bölge Valisine de: “bölgesel Vali” dememiz lâzım.

Ä°stanbul’da, ÅŸehir hatlarında çalışan gemilerimizde, günde kırk defa yolculara “çevresel temizliÄŸe” uymaları için ikazda bulunuluyor. Ne demek çevresel temizlik? Bunun Türkçesi “çevre temizliÄŸi”dir. EÄŸer çevresel temizlik ifadesi doÄŸru ise “Çevre Bakanlığımızın” ismi de “Çevresel Bakanlık olmalıdır.” Çaya-çorbaya limon” der gibi, her kelimenin arkasına bir “sel”, “sal” eki yapıştırılıyor. Bu, bizim bilgisizliÄŸimizden zevksizliÄŸimizden kaynaklanıyor.

Göreceksiniz, çok yakında “sabahsal kahvaltı, midesel sancı, futbolsal maç, gazetesel yayın, radyosal haber...” diye yazanlar, konuÅŸanlar olacaktır. Olur mu? Demeyin. Eski CumhurbaÅŸkanı Ahmet Necdet Sezer bir beyanında: “Kamusal alanda türban takmak lâikliÄŸe aykırıdır!” demedi mi? Ve ondan sonra herkes aÄŸzını “kamusal alan” diye açmadı mı? Ne demek kamusal alan? Biz “devlet malı”, “hazine toprağı, “millet bahçesi...” demiyor muyuz? EÄŸer “kamu”da veya “kamu alanında” ifadeleri yanlış, “kamusal alan” ifadesi doÄŸruysa o zaman bizim “devletsel mal”, “hazinesel toprak”, “milletsel bahçe” dememiz lâzım. DeÄŸil misel efendimsel?

ÇetinoÄŸlu: ‘Siyasal’ yerine ‘siyasî’, ‘hukuksal’ yerine ‘hukukî’, ‘yasal’ yerine ‘kanunî’, ‘fiziksel’ yerine ‘fizikî’ kelimelerini kullanmak çok mu çaÄŸ dışılık oluyor?

Bâkiler: Åžimdi ben size desem ki: Fenerbahçe isim tamlaması çaÄŸ dışında kalmıştır. Çünkü Fener kelimesi Rumca, bahçe kelimesi de Farsçadır. Atalım bu kelimeleri dilimizden; yerine Türkçe kelimeler koyarak çaÄŸa uygun tarzda davranalım. Fener yerine “ışık yayan”, bahçe yerine de “aÄŸaç alanı” diyelim. Daha çaÄŸdaÅŸ olması için bir de “sel-sal” eki ekleyelim ve o eski kelimeler yerine: “Işık yayan aÄŸaçsal alan!” kelimeleri koyalım. Ve bundan sonra “Fenerbahçe takımı” yerine “Işık saçan aÄŸaçsal alan takımı” diye yazalım, konuÅŸalım. Ä°ÅŸte benim bu iddiam ne kadar çaÄŸa uygun bir iddia ise, siyasîhukukîkânunîfizikî kelimeleri yerine siyasalhukuksalkanunsalfiziksel kelimeleri de o kadar çaÄŸa uygundur. Siyaset, hukuk, kanun kelimeleri Arapça, fizik kelimesi Yunancadır. Bunlara sel-sal eklerini yapıştırdık mı, hepsi Öztürkçe kelimeler olurlar öyle mi? Ben bu çarpıklığa kat’iyyen taraftar deÄŸilim.

Bugünkü gazetelerde okudum. CumhurbaÅŸkanımız, Harp Akademileri Komutanlığı’nda konuÅŸurken demiÅŸ ki: “Irak’ta, mezhepsel temelde siyasî istikrarsızlık yaÅŸanmaktadır!” Bu konuÅŸma metnini ona kim hazırladı; bilmiyorum. Bilseydim ona sorardım ve derdim ki: Bu sel ve sal ekleri, Arabın (î) aidiyet eki yerine kullanılıyor. Bizim, nezhebî diye bir kelimemiz yoktu veya biz eskiden “Mezhebî temelde siyasî istikrarsızlık yaÅŸanmaktadır.” Demiyorduk. “Mezhep ayrılıkları, Mezhep farklılıkları, Mezhep çarpışmaları” diyorduk. Åžimdi bu “Mezhebî temel” çirkinliÄŸi nereden çıkıyor? Bir yandan “Mezhebî temel” diyorsunuz arkasından “siyasî istikrarsızlık” diye devam ediyorsunuz. Madem bu (î) ekini atıyorsunuz. Mezhepsel kelimesinden hemen sonra niçin siyasî kelimesini kullanıyorsunuz. Orada da uydurmacılığa devam ederek: “Siyasal istikrarsızlık” demeniz gerekirdi. Sayın CumhurbaÅŸkanımızın bu hitabesi, doÄŸru Türkçe ile ÅŸöyle yazılmalıydı: “Irak’ta, mezhep farklılıkları yüzünden siyasî istikrarsızlık yaÅŸanmaktadır” veya “Irak’taki siyasî istikrarsızlığın temelinde mezhep çatışmaları vardır.”

ÇetinoÄŸlu: ‘Kimi’ kelimesi ancak kiÅŸi ile baÄŸlantılı olsa gerek. EÅŸya, zaman, mekân ve mefhumlarla baÄŸlantılı kullanılması uygun mu? ‘bâzı’, ‘bir kısım’, ‘birtakım’ gibi kelime veya kelime gruplarının dışlanması doÄŸru mu?

Bâkiler: Aynen sizin gibi düÅŸünüyorum. Türkçemizde; Kim, kimse, kim o, kimileri... gibi kelimeler, tamamen ÅŸahıslar için kullanılır. EÅŸya, zaman, mekân ve mefhumlar için bu kelimeler kullanılmaz, kullanılmamalı. Nasıl biz kravat yerine yular, deri yerine saÄŸrı, ev yerine ahır kelimelerini kullanmıyorsak, kimi sandalyeler, kimi zamanlar... diyerek söze baÅŸlayamayız. Bâzı, bir kısım, bir takım gibi kelime veya kelime grupları dilimizin zenginliÄŸiyle ilgilidir. Bu kelimeleri dilimizden çıkarıp atmanın hiçbir faydası olmaz. Ä°nsanlar “keyfim böyle istiyor!” düÅŸüncesiyle hareket edemezler. Türkçe, ÅŸunun-bunun keyfine göre kullanılamaz. Herkes doÄŸru Türkçeyi kullanmak mecburiyetindedir.

ÇetinoÄŸlu: ‘Santim’ yerine ‘cm’ yazılmasını nasıl karşılamak gerekir?

Bâkiler: Nihal Atsız, 1950 yılında çıkardığı Orkun dergisinde, Türkçemizin doÄŸru kullanılması için bazı açıklamalarda bulunmuÅŸtu. Meselâ Fransızcadan dilimize giren (Numero) kelimesinin (no) ÅŸeklinde kısaltılmasına itiraz etmiÅŸti. “Biz numero demiyoruz. Numara diyoruz. Bu bakımdan numéro kelimesini Fransızlar gibi kısaltarak (no) ÅŸeklinde yazmamalıyız. (No) yerine (nu) demeliyiz diye okuyucularını ikaz etmiÅŸti. O’nun ikazını doÄŸru bulduÄŸum için ben 1950 yılından beri (no) kelimesini bir defacık olsun kullanmadım. Hep (nu) diye yazdım. Fransızlar santimi centim diye yazıyorlar ve onu (cm) diye kısaltıyorlar. Biz de cm yerine pekâlâ (sn) harflerini kullanabiliriz. Böylece, daha doÄŸru hareket etmiÅŸ oluruz.

ÇetinoÄŸlu: Türk alfabesinde yalnız harfler deÄŸil, rakamlar da vardır. ‘IV. Murat’, ‘XVI. Lui’ gibi, Romen rakamlı yazılışları mâkul karşılamalı mıyız?

Bâkiler: Atatürk’ün bir vecizesi var: “Türk! ÖÄŸün! Çalış! Güven!” ÅŸeklinde. DoÄŸrusu ben, uzun yıllar bu vecizeye katılmadım. Nerede bu vecizeyi görsem, içimden: “Olmaz paÅŸam!” dedim. Önce çalışmalıyız, sonra güvenmeli ve öÄŸünmeliyiz. Sen, en sonraya konulması gereken bir kelimeyi çekip ikinci sıraya koymuÅŸsun!” Yaşım ilerledikçe ve bizim birtakım sözde aydınlarımızın, Batı karşısında, kendilerini uyuz bir fare gibi gördüklerine ÅŸahit oldukça Atatürk’e hak verdim. Biz Batı dünyası karşısında zavallı bir insan durumuna düÅŸmemeliyiz. Batı romen rakamlarını kullanabilir. Ben de Batılılar gibi romen rakamlarını kullanmak mecburiyetinde deÄŸilim. Batılı romen rakamlarıyla IV. Lui diye yazabilir. Benim buna hiçbir itirazım olamaz. Ben de kendi rakamlarımı dikkate alarak Sultan 4. Murad Han veya Dördüncü Sultan Murad Han diye yazarım. Benim böyle yazmamı, bir Batılı çok tabii karşılar. Ama Batı karşısında, kendisini uyuz fareler gibi düÅŸünenler “Olmaaaz!” Diye itiraz ederler. Niçin olmaz? Ben romen rakamlarını yazmayınca, kiliseden taÅŸ mı düÅŸer? Evet düÅŸer!” diyenler, o taÅŸları bana bir göstersinler bakayım?

YAVUZ BÜLENT BÂKÄ°LER

23 Nisan1936 târihinde Sivas’ta doÄŸdu. Ataları Azerbaycan’dan Türkiye’ye göç etmiÅŸlerdir. Ä°lk ve ortaokulu Sivas’ta, liseyi Sivas, Gaziantep ve Malatya’da, Hukuk Fakültesi’ni 1960 yılında Ankara’da bitirdi.

Çalışma hayatına, Metal-Ä°ÅŸ Federasyonu’nda EÄŸitim ve AraÅŸtırma Müdürü olarak baÅŸladı. TRT Ankara Radyosu Merkez Program Dairesi BaÅŸkanlığı’nda raportörlük, Kısa Dalga Yayınlar MüdürlüÄŸü’nde program yapımcılığı ve Kültür Bakanlığı’nda MüsteÅŸar Yardımcılığı,  Sivas’ta avukatlık, BaÅŸbakanlık Toprak ve Tarım Reformu MüsteÅŸarlığı’nda hukuk müÅŸavirliÄŸi, BaÅŸbakanlık müÅŸavirliÄŸi yaptı. 1992 yılında emekli oldu. 

Åžair, yazar ve fikir adamı Bâkiler’in sanat hayâtı mahallî dergi ve gazetelerde yayımladığı ÅŸiirler ile baÅŸladı. Fakültede okuduÄŸu yıllarda Kopuz Dergisi’nin yazarları arasında yer aldı. Daha sonra Orkun Dergisi’nin yayın müdürü oldu. 1964′ten sonra ÅŸiirlerini Hisar Dergisi’nde yayımladı. ÇeÅŸitli gazete ve dergilerde makaleler yazdı.

Millî ÅŸiirimizin biçim ve muhteva özelliklerini ÅŸiirlerinde görmek mümkündür. Memleket meselelerini, bu memleketin insanına olan içten sevgisini, yaÅŸayan Türkçe ile ve rahat, aydınlık bir üslûpla anlatmıştır. Bu bakımdan Ârif Nihat Asya’nın yolunu devam ettiren ÅŸâirlerden sayılabilir. Târihçi-Yazar Yılmaz Öztuna Yavuz Bülent Bâkiler’den; ‘Türkçenin Büyük Savunucusu’, Altan Deliorman; ‘Güçlü ve Yüksek’, Emekli Vali-Åžair Rıza Akdemir; ‘Türk Dilinin Işıklı Bayrağı’, Prof. Dr. Abdurrahman Güzel; ‘Türklük Âşığı’, Aydil Erol: ‘Türkçemizin Ustası’ Olcay Yazıcı; ‘AÅŸkın ve Anadolu’nun Åžairi’, Ahmet Kabaklı; ‘Türk’e ve Ä°slam’a, Turan ve Anadolu’ya dönük sevgi ve düÅŸünce adamı’, Prof. Dr. Mehmet Kaplan; ‘Anadolu insanının gerçeÄŸini derinden yaÅŸayan…’ Yahya Akengin; ‘TRT çöllerinde bir vaha’ sözleriyle bahsediyorlar. 

 Sivas’ta siyâsetle ilgilendi. Adalet Partisi’nin il baÅŸkanlığını yaptı, milletvekili adayı oldu.

 Halen Türkiye Gazetesinde köÅŸe yazıları yazmaktadır.

Yorum

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 02-08-2017 )
Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111173603 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net