03-05-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow Güncel Yazılar arrow YOKOLUÅžUN CAZÄ°BESÄ°NDE YAÅžAMI DÜŞÜNMEK
YOKOLUŞUN CAZİBESİNDE YAŞAMI DÜŞÜNMEK PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 21
KötüÇok iyi 
Yazar Necmettin Evci   
16-09-2006
YOKOLUÅžUN CAZÄ°BESÄ°NDE YAÅžAMI DÜÅžÜNMEK

Necmettin Evci 
 

Image1.

Modern insan, amaçlarına uygun kazanımlar elde etme yolunda varoluÅŸunda mevcut olan insani deÄŸerleri; yeni kimliÄŸi, kiÅŸiliÄŸi için gereksiz fazlalıklar, hareket kabiliyetini sınırlayan unsurlar olarak gördü. Varlık skalası içinde insan yerini kul olarak sürdürmek, onu her defasında kimi sorumluluklarla sınırladığından sınırsız ve sorumsuz davranamazdı. O formatın dışına çıkmaksızın tanrısı olacağı bir dünya inÅŸa edemeyecek, yeryüzünü ve yaÅŸamı doyumsuz nefsinin buyruklarına göre biçimlendiremeyecekti. Sonuçta kendi zevklerinden baÅŸka ölçü tanımama noktasından hareketle koyulduÄŸu her ÅŸeyi yeniden tanımlama ve biçimlendirme çabası, aynı zamanda kendi varlığını da yeniden tanımlama ve biçimlendirme faaliyetiydi. Kendi yerini deÄŸiÅŸtirdiÄŸi için her ÅŸeyin de yerini deÄŸiÅŸtirmeliydi. Yeni dünyaya ekleme veya çıkarmalarla yapılan müdahaleler her defasında insanın kendi anlam ve ontolojik özelliÄŸinden bir ÅŸeyler koparmasını gerektiriyordu. Bu dünya kuruldu ama geride yontula yontula tükenmiÅŸ/tüketilmiÅŸ çaresizliÄŸiyle önemsiz insan varlığı kaldı. O ÅŸimdi baÅŸlangıçtaki düÅŸleriyle sonraki realitelerin trajik çatışma noktasında sözde kazanımların saÄŸlıklı deÄŸerlendirmesini yapma yetkinliÄŸinden bile yoksun gözüküyor.

 Bugün insan yitirdiklerini hatırlayamayacak kadar sefil ve acınası bir durumdadır. Kafka’nın böceÄŸini oynamaktadır. KurduÄŸu yapay dünya ve o dünyanın mecburiyetlerine kodlanmış, koÅŸullanmış sentetik yaÅŸamlar derinden derine ruhunu incitmekte, onu müthiÅŸ bunalımların içine sürüklemektedir. Ruhundaki mor kanama özünü tüketmektedir.  Tam anlamıyla bir bitiÅŸ bir yok oluÅŸ yaÅŸanmaktadır. Anlam alanından uzaklaÅŸtığı için tanrıyla rabıtası kesilmiÅŸ, huzur bulacağı manevi yönelimleri kalmamış ya da olabildiÄŸince zayıflamıştır. Bu imkânlarını kaybetmesine karşılık bari nesnel renkliliklerle kurduÄŸu dünyada mutlu olsa bir ölçüde rahatlayacak. Ne ki dur durak bilmeyen koÅŸturmadan baÅŸka bir ÅŸey olmayan yeni evresinde sadece zamansızlığı deÄŸil; yalanı, yalnızlığı, amaçsızlığı, hiçliÄŸi, aÅŸksızlığı, düÅŸüncesizliÄŸi de yaÅŸamaktadır.  

Bu gidişle kıyamete koşumuzun anısına bitişimizin anıtı dikilecek.

Bir çarpıklık, bir çarpılmışlıktır yaÅŸanan. Bu hercümerç içinden çıkış aranmakta mıdır, bir çaÄŸrı, bir muÅŸtu, bir ses beklenmekte midir?  

‘Ey insan, KaybolmuÅŸlar adına uzatıyorum elimi, nerdesin, tut beni.

Ey insan, çarpılmışlar adına uzatıyorum elimi tutun beni. Yok oluÅŸumu cazipleÅŸtirerek ruhunu zehirli bir yılan gibi saran korkunç karanlığın boyunduruÄŸundan kurtul.’ 
 

2.

        /Bu sabah, daha doÄŸrusu bu sabah öncesi yine balkona çıktım. Sıklıkla yaparım bunu. Ä°kinci katta oturuyoruz. Balkonum caddeye açılır. Otobüs durağı tam karşımızda. Ben orada ya da içerde pencere kenarındayken neredeyse  duraktakilerle yüz yüze geliriz. 
        Sabah öncesi alacası. Åžehir baygınlığından ayılmadı henüz. Uykusundan uyanmadı mı deseydim? Yine eksik, yarım kalacak; çünkü nicedir ne umarsız uykuları, ne de karanlığın faili meçhul yanlarını yoklayan mahalle bekçilerininki gibi açık bilinci kaldı. Åžehirden söz ediyorum.  (Milyonlarca insanı potasında kaynatan bu mahÅŸer ÅŸehirden baÅŸka bir ÅŸey, devasa bir metropol artık) Bir yandan da sanki hiç uyumuyor, iç rahatlığıyla kaygısız  dinlenceye imkân vermiyor; bir acısı, bir sancısı varmış gibi en tenha zamanlarda bile kısık gözleriyle alttan alta devam eden, gizli gizli yürüyen bir ÅŸeyleri dikizliyor.
         

        Önce birkaç yaÅŸlı adam gölgelerin sessizliÄŸiyle adeta bir hayalden baÅŸka bir hayale derin bir sükûnetle süzülüp gidiyorlar: Sabah namazcıları. Biz kentli kalabalıkların unuttuÄŸu, ve artık hatırlayamaz olduÄŸu yaÅŸamın gerçek tılsımını seherin sessiz ritmine gizleyerek acelesiz yürürler mescitlere. Asude bir esinti sessizce onların müziÄŸini fısıldar, yitirilmiÅŸ bulutların arasından. O bulutların güzelliÄŸi, merhameti, erdemi besleyen rahmeti çiselemediÄŸi için  sinelerimiz çoraklaÅŸmıştır biraz da.  

        Oradan buradan bir iki çocuk, hatırlanması zor rüyaların belli belirsiz kahramanları gibi koltuklarında tablalarıyla simit  fırınının yolunu tutmuÅŸlar. Sonra üzerlerine kim bilir hangi köÅŸede gecenin ayazını örtünmüÅŸ bir-iki sarhoÅŸ. DoÄŸmamış günü mayışıl yüzleri, uyuÅŸuk adımlarıyla karşılıyorlar. Yalpalaya yalpalaya kendilerine uzaklaşıyorlar (yaklaşıyorlar mı demeliydim?) Nereye gideceÄŸini bilmeyen üÅŸümüÅŸ bir köpek bu saatte zaten hiçbir hükmü kalmayan trafik ışıklarına aldırmadan bir gevrekçinin peÅŸinden seÄŸirtiyor. Kopmasına az kalan gündüz kıyametinin ÅŸehrin bu sessiz, serin koynundan çıkacağına insanın inanası gelmiyor.  
        Bir servis otobüsü geçiyor sessizliÄŸin tam ortasından, ikinci vitesle. Åžehir deviniyor. Perde yavaÅŸ yavaÅŸ açılıyor.

        Cemaat  dağılıyor. 
        Reçine kokuları uzak daÄŸların çam ormanlarından kopan rüzgara anlık tutunmalarla iliÅŸip buraya, burnuma kadar ulaşıyor son defa.  Pencereleri sonuna kadar açmalı. Sadece odaları deÄŸil; o gizli çiçek, ıhlamur, yeÅŸil yaprak, taze çimen kokusunu derinden çekerek içini de sonuna kadar havalandırmalı insan. Ohh!. Dünya varmış. Kim ne derse desin, bana öyle geliyor ki bu büyülü saatlerde yeryüzüne bir dirilik nefesi üfleniyor. Gecenin dinginliÄŸinden sonra varlık canlılık sihiriyle uyanıyor. Seher ve sihir arasında semantik, doÄŸallıkla yaÅŸamsal iliÅŸkiyi hep düÅŸünmüÅŸümdür. El Hayy olan Rabbimiz nusreti ve keremiyle yine varlığı ve bizleri yeniliyor.
         

        En erken mandıracı dükkanını açıyor. Ä°yi ki kepengi yok dükkânın. Yoksa gürrrr. Bu erken saatte uykuların üstüne sinirli metalik gürültü dökmek en çok da bebelere ve hastalara iÅŸkence olurdu. 

        Galiba bir kuÅŸ öttü. Duydum. ÖtüÅŸlerinden türlerini anlayamaz olduk. Bir de kafestekiler dışında kuÅŸlarla ÅŸehirler birlikte düÅŸünülemezler artık. Sahi mi, sahiden mi yoksa komÅŸu Åžükran Hanım’ın muhabbeti mi kestiremedim? 
        Ä°çten içe kaynayan bir sükûnet. Sinsi bir sessizlik mi kuÅŸatıyor sokakları? Sinsi ve çılgın bir sessizlik. Kulaklarım boÅŸluÄŸun kıpırtısını dinliyor. Kaygan, metalik, zehirli bir uÄŸultu ölümcül hamlesini yapmak için fark ettirmeden avına sokulan leopar gibi henüz sessizliÄŸi bozmadan patlamaya hazırlanıyor biliyorum. 

        Durun.

        Bir ÅŸeyler olacak biliyorum durun.

        Hangi ÅŸairimizindi bu dize?

        ‘BirÅŸeyler olacak bu sabah/belki bir çocuk doÄŸacak’ gibi bir deyiÅŸle kalmış belleÄŸimde. Bir ÅŸeylerin olacağını, daha önce kaç yüz kez, kaç bin kez olmasından biliyorum. Olacakların bir çocuk doÄŸumu veya ne bileyim meselâ bir anne ölümü gibi hayatı ana damarından, tam kalbinden tutup kavrayamayacağını, sarsamayacağını da biliyorum. Gürültüye patlayacak sessizliÄŸi son kez dinliyorum./

Galiba ÅŸimdi, iÅŸte ÅŸimdi düÄŸmeye basıldı.

Dev dinamolar homurdanarak dönmeye baÅŸladı.

O koca deÄŸirmen, o koca ÅŸehir fabrikası çalışmaya baÅŸladı. Saat yediye kaç var? Yedi mi yoksa?

Tüm saatler aynı vakte kurulu olmalı.

Önceden kusursuz ayarlanmış gibi neredeyse aynı anda, birbiri ardına açılır kapılar. “Birdenbire koptu tufan” Sokaklara birden doluÅŸtu insanlar, arabalar. Yeni güne merhaba! Hayır, ne yenisi, ne merhabası? Merhaba’nın içerdiÄŸi huzur ne insanda ne günde var. Åžehir bir delinin kâbustan uyanışı gibi yorganını  üzerinden fırlatıp otomat tutumuyla uyanır uykusundan. Aklı, ruhu uyanmamıştır tümüyle. Bedenler sokaklara atılır hemen. Hemen ve birdenbire. Hep böyledir. Ä°nsanın acelesi vardır. Bir ÅŸey olacaksa hemen ve birdenbire olmalıdır. Ä°nsan o yüzden hemen hiç hazır olmayan ve hep hazırlıksız yakalanan varlık olmuÅŸtur. Zaman genleÅŸememekte, özümsenememektedir. Anlama, anlamaya imkân vermeyen bir hız bir acelecilik bizi fırtınasına katarak zamansızlığa savurmuÅŸtur.  

Gece boyu uyumaların dinlendiremediÄŸi  yorgunluk artığıyla ruhları hâlâ televizyonların bilmem hangi vur patlasın çal oynasın programlarında geziniyor. TelaÅŸlı adımlar, temposunu geç kalma korkusundan alan koÅŸuÅŸturmalar duraklara yöneliyor. Biz yönelmiyoruz da sanki bizi esir almış acımasız bir el kulaklarımızdan tutup sürüklüyor istediÄŸi yere. Tüm oraların motorları da aynı anda baÅŸlamıştır çalışmaya.

Sevkiyat başlamıştır.

O gizli el taksimatını yapmada mahirdir. Sizler ÅŸu numaralı otobüse, bunlar bu servise. Berikiler okula, ötekiler fabrikaya. Siz metroyu seçeceksiniz. Aslında o gizli ele gerek kalmadan kentin insanı bir makine düzeniyle kavrar kendini.

DoluÅŸmalar, itiÅŸler, kakışlar, baÄŸrışmalar, caddeler boyu akan uÄŸultular, sirenler, anonslar, gıcırtılar, korna sesleri, motor vınlamaları, egzoz gazı, paralar, kartlar, ÅŸalterler, makineler, iÅŸçi tulumları, beyaz gömlekler, formalar, sentetik gülüÅŸler, naylondan aÅŸklar, ihanetler, sevgiler, sinir, stres, ekonomik krizler, ankisiyeteler, ilaçlar, ilençler, çarklar, ekranlar, parfüm kokuları, manÅŸetler, kredi borçları, yankesiciler, vurgunlar, mikrop saçan kanalizasyon, caddelere sokaklara taÅŸan ÅŸehvet…yorgunluÄŸa biraz daha eklemeler, tükeniÅŸler, yontulmalar…

Ä°ÅŸte yine bir gün.

Ä°ÅŸte yeni bir gün.

Bugün de dün olacak.

Bugün de aÅŸksız, sevgisiz, ÅŸiirsiz, müziksiz bir gün. Bu gün de özlemden yana, buluÅŸmadan yana, sanattan dinden yana bomboÅŸ. Ölümleri aratacak bir ölüm yaşıyoruz adeta. Evet bugün de dün. Tek düzeliÄŸi içinde kendini tekrarlayan rutin iÅŸleyiÅŸ bütün bir ömrümüzü tek bir gün modunda yaÅŸamamızı zorunlu kıldı. Bir ömür bir günün çoÄŸaltılmış tekrarından baÅŸkası deÄŸil. Onun için yeni ufuklarıyla, yeni ve farklı heyecanıyla, yeni beklentileriyle yarını da olmayacak modern insanın. AÅŸklarından, düÅŸlerine, beklentilerine, heveslerine, insan iliÅŸkilerine kadar makine düzeni ve iÅŸleyiÅŸiyle önceden tasarlanmış insan olarak, önceden tasarlanmış bir hayatı, bir geleceÄŸi yaÅŸamaya mahkûm. Onun tek amacı ne pahasına olursa olsun sadece barınmak ve karnını doyurmaktır. Her an çıkabilecek muhtemel bir ekonomik krizde mevcut imkânlarını da yitirebilir. Sonra? Sonrasını düÅŸünmek bile istemez. DüÅŸünmek bu sistem içinde konumunu kavramak ve saÄŸlamlaÅŸtırmak içindir zaten. Çoktandır aklının almadığı meselâ insanın anlamı ve yaÅŸamın amacı üzerine felsefi düÅŸünmek hiç bir maddi getiri saÄŸlamayan, yararsız dolayısıyla gereksiz zihni fantezilerdir ve üretimi aksatır.  
 

3.

Bedenler ruhların cenazesini taşıyor yaÅŸamak adına. Sıradan olsun bir iÅŸe kapak atamama korkusu ya da maaÅŸ  bordrolarındaki artıştan medet uman umut varoluÅŸ cevherini kemiriyor.

DoÄŸaya egemen olma sapkın ihtirasıyla yola çıkan akıllıya bak. Sonunda bir akrep gibi dünyayı da kendini de zehirledin. Her ÅŸey benim olacak derken kafanda, kalbinde, gönlünde hiçbir ÅŸeyin kalmadı. Sana ait ve sana yakışan hiçbir ÅŸeyin kalmadı. Ä°lk duyulduÄŸunda kör gururunu okÅŸayıp ruhunu şımartan ‘üstün insan, özgür insan, sadece insan’ sarhoÅŸluÄŸuyla Rabbinin seni her daim gören, gözeten rahmet kapılarını da kapattın. Elin, avucun, zihnin, beynin, kalbin, gönlün karanlık ve bomboÅŸ ÅŸimdi. Ölümünü ilan ettiÄŸin önceki tanrından sonra yeni tanrını da çabuk eskittin. Kendini ezdin, eskittin, yordun, paramparça ettin. Ah o tutkuların. Ah o kendine tapınmaların, tanrılık hezeyanların yok mu, iÅŸte kendi yazdığın romanının trajedisini yaşıyorsun. Dante seni hangi cehenneme kordu acaba? Sözü edilen gölge sen misin yoksa? Hiç yaÅŸamayan. Belki sadece ölümü yaÅŸayacak olan. Oysa ne bastırılmaz ÅŸehvetle atlamıştın kendi uçurumuna. Yok oluÅŸtan umut bekler oldun.  

Åžehrin, ÅŸehirlerin intiharlar biriktiriyor beton tırnaklarında. Ahrete inanmazdın. Cehennemi inÅŸa etmek için nasıl da acele ettin, ne çok çalıştın. Orada aklını, ruhunu, aÅŸkını, erdemini, bütün bu güzellikleri yıkmakla kalmadın, bu ateÅŸe baÅŸkalarını da mecbur ettin. Önce ‘baÅŸkası benim için cehennem’ dedin. Olmadı; herkesi, her ÅŸeyi, her anı cehenneme çevirdin. Åžimdi geri dönüÅŸsüz yollarda her an ve her anı ölmekten farksız, üstelik yorgun düÅŸememe tutsaklığıyla iÅŸte gerçekten Allah’tan gelecek ölümü arar oldun. Allah’ın ölümü gelse de, seni kendi ölümünden kurtarsa deÄŸil mi? YüreÄŸinin insan kalmış o en gizli katına girmeyi baÅŸar ve son bir fırsat olarak yeniden sorgula kendini. Yeniden düÅŸün; inancı, aÅŸkı, yaÅŸamı, bugünü, yarını! Allah’ı, inanmayı düÅŸün.

Yeniden.

Ä°ÅŸte o zaman takvim yaprakların ‘YÄ°NE bir gün’ deÄŸil, ‘YENÄ° bir gün’ gösterecek. Böylece yeni bir sabaha erecek, yeni bir sabaha eriÅŸtirileceksin belki.

DeÄŸilse bir cüzamlı gibi tükeniÅŸimizi yaÅŸamaya devam edeceÄŸiz. Åžehirlerimiz cüzamlılar vadisi olacak.

Bir Ä°sa duasıyla, Ey Rabbim! cüzam yaÄŸmuru çiselesin insanlığın üstüne. Ruhlarımız ipil ipil ıslansın, yıkansın, arınsın. Ay içimizin sonsuz göÄŸünden doÄŸsun yeniden.

Çiçekleri yüzlerimizde açan baharlara eriÅŸtir bizi ey mevsimlerin sahibi.

Ä°çimizdeki ışığı boÄŸduk. Sükûnetin ruhlara ÅŸifa veren bestesini susturduk. Åžimdi bir gümbürtünün kanıksanmış kuÅŸatmasına sessizliÄŸin sesine çığlık atıyoruz.

Yorum

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111990302 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net