05-05-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow Güncel Yazılar arrow AÄ°HM Hakimleri Hakkında!..(Devamı)
AİHM Hakimleri Hakkında!..(Devamı) PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 4
KötüÇok iyi 
Yazar Mehmet YAMAN   
12-09-2011
AÄ°HM Hakimleri Ä°le Ä°lgili SUÇ DUYURUSU Hakkında Mehmet YAMAN basın bildirisi (devamı)
(BaÅŸtarafı bir öncede:)
http://www.kriter.org/index.php?option=com_content&task=view&id=2086&Itemid=52

F – ANAYASA MAHKEMESÄ°NÄ°N KARARLARI:
Anayasa Mahkemesi’nin önüne baÅŸörtüsü hakkında iki adet iptal talebi gelmiÅŸ olup, bunlar aÅŸağıda gösterilmiÅŸtir:
1 – Ä°lk talep, YÖK-ek:16. maddeyle ilgili idi. Bu madde, “…Dini inanç sebebiyle, boyun ve saçların örtü veya türbanla kapatılması serbesttir.” diyordu. Bu madde, Anayasa Mahkemesinin, 07.03.1989 t.ve 1989/1-12 s.lı kararıyla ve “…Dinsel inanç gereÄŸine dayalı bir düzenleme getiren dava konusu kural, Anayasa’nın 174. maddesine de aykırılık teÅŸkil eder…” gerekçesiyle iptal edildi.
2 – Ä°kinci talep ise, YÖK-ek:1 ve 17.maddelerinin iptali ile ilgili idi. Bu karar da, 09.04.1991 tarih ve 1990/36 esas ile, 1991/8 karar sayılıdır.
Ä°ptali istenen kanunun ek:1. maddesi, “bu kanunun yürürlüÄŸe girmesinden önce, yüksek öÄŸretim kurumlarında verilen kılık-kıyafetle ilgili her türlü disiplin cezalarının, bütün hüküm ve sonuçlarıyla birlikte ortadan kalkmasını öngörüyordu. Bu maddenin talebi oy birliÄŸiyle reddedildi ve böylece, bütün üniversitelerle baÅŸörtüsü sebebiyle verilmiÅŸ bulunan cezaların tümü birden kaldırılmış oldu.

Ek:17. madde ise, “Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydıyla, Yüksek öÄŸretim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir.” Diyordu. Bu madde üzerinde yapılan bir takım tartışmalardan sonra, oy çokluÄŸuyla, iptal talebi reddedildi. Yani her iki madde de Anayasa’ya uygun kabul edilerek onaylandı.
Ancak, bu kararın gerekçesinde, önemli bir kısmına katılamayacağımız, ama bir kısmına da katılabileceÄŸimiz konular vardı. Åžimdi burada uzun uzun bu konuları incelemeye gerek yoktur. Ancak ÅŸunu bilelim ki, mahkeme kararları, hüküm fıkralarıyla meriyyül-icradırlar. Bu kararın alınmasında yapılan bir sürü tartışmalar, dikkate alınmaz.
3 – Anayasa’mızın 153/2. fıkrası çok açık olarak, Anayasa Mahkemesinin bu konuda izleyeceÄŸi yöntemi göstermiÅŸ olup, ÅŸöyle demektedir:
“Anayasa Mahkemesi, bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir kısmını iptal ederken, KANUN KOYUCU GÄ°BÄ° HAREKETLE, YENÄ° BÄ°R UYGULAMAYA YOL AÇACAK BÄ°ÇÄ°MDE HÜKÜM TESÄ°S EDEMEZ. Anayasa’nın bu açık hükmüne göre,
Anayasa Mahkemesi, iptal ettiÄŸi bir kanunun yerine, yeni bir uygulamaya yol açacak hiçbir hüküm koyamaz, yorumlayamaz, bu yorumuyla hareket edilmesini isteyemez. Kendisini yasama (TBMM) yerine koyamaz. Bu çok açık hükme raÄŸmen, Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı, sanki kanun iptal edilmiÅŸ te, bunun yerine Anayasa Mahkemesi yorumları geçerli imiÅŸ gibi, ülkede, Anayasa’nın yukarıdaki maddesine aykırı bir uygulama dayatılmaktadır. Bu uygulamalar tümüyle yanlıştır. Bizzat Anayasa’yı ihlal suçunu oluÅŸturmaktadır.
Yukarıdaki izahımızın haklılığını gösteren önemli bir Anayasa Mahkemesi kararını, dikkatle okumanızı öneriyoruz. Karar, 12.05.1998 tarih ve 1998/17–14 sayılıdır.
Karar ÅŸöyledir:
“…Yasa metinlerinin ve sözcüklerinin, hukuk dilindeki anlamlarına göre anlaşılmaları gerekir.  Yasa kuralının, gününü toplumsal ve ekonomik gerekleriyle çeliÅŸtiÄŸi sanılsa bile yürürlükte kaldığı sürece uygulanması, hukukun gereÄŸidir. Kimi gerekçelerle bu kuralın dışına çıkılması,
METÄ°NLERÄ°N, ANLAMLARINDAN BAÅžKA BÄ°ÇÄ°MLERDE YORUMLANMASI, METNÄ°N BÄ°R TÜR DÜZELTÄ°LMESÄ°NE KALKIÅžILMASI, ASLINDA, YASADA OLMAYANI YASAYA YAKIÅžTIRMAK VE YORUM YOLUYLA AMACINI DEĞİŞTÄ°RMEK, YA DA YASA KOYUCUNUN YERÄ°NÄ° ALMAK OLUR.”
Anayasa’nın yukarıdaki maddesi ve buna iliÅŸkin tatbikatı gösteren, Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı, bir gerçeÄŸi ortaya koyuyor ki, ülkemizde uzunca bir müddettir yapılan yanlış yorumlarla, yargı ve yasama kurumalarının görev ve yetkileri birbirine karıştırılmaktadır. Anayasa Mahkemesi, önüne gelen yasa, ya da yasa hükmünde kararnamenin Anayasa’ya uygunluk denetimini yaparken, metinin iptali ile ilgili talebi ya kabul ederek yasayı iptal eder, ya da talebi reddeder. Metin yasalaÅŸmış olur.
Yasa metni iptal edilince, Mahkeme bu metni TBMM. ‘ne geri gönderir. Bunun dışında hiçbir iÅŸlem yapamaz, hiçbir alternatif yorumda bulunamaza, yeni bir uygulamaya yol açacak hiçbir telkin ve tavsiyede bulunamaza. EÄŸer her hangi bir üye ya da baÅŸkan, buna aykırı hareket ederse Anayasa’yı ihlal suçunu iÅŸlemiÅŸ olur. Dikkat edilirse, ANAYASA MAHKEMESÄ°, TATBÄ°KAT VE UYGULAMA KOYMA MAKAMI OLMAYIP, YASA METÄ°NLERÄ°NÄ°N ANAYASA’YA UYGUNLUÄžUNU DENETLEMEKLE GÖREVLENDÄ°RÄ°LMÄ°ÅžTÄ°R.
Tatbikatta, kamuda gördüÄŸümüz bu yanlış davranışlar. Anayasa’ya aykırı olup, hiçbir vesileyle kabul edilemez.
Kaldı ki, 1991 tarihli Anayasa Mahkemesi  kararı, bir iptal deÄŸil, bir uygunluk kararıdır ve kılık-kıyafeti serbest bırakan yasa maddemiz, Meclisten geçtiÄŸi gibi halen yürürlüktedir. Hatta muhalefet ÅŸerhinde, Sayın CumhurbaÅŸkanı A.Necdet Sezer, o zaman bu madde iptal edilmezse, üniversitelerde baÅŸörtüsü takmanın serbest olup, yasaklanamayacağını yazmışlardı, kararda.
HAL BÖYLEYKEN, HER ÖNÜNE GELEN.
“KILIK-KIYAFETÄ° YASAKLAYAN KANUN VAR, ANAYASA MAHKEMESÄ° KARARI VAR” DÄ°YEREK, ÜLKEDE BÄ°R DEFAKTO MODEL OLUÅžTURMAYA ÇALIÅžIYOR.
 Bu militanlıktır. Bu gerçekleri ters yüz etmektir. Bu Jakobence, hukuk devleti ilkelerini katlidir. Demokrasimizde hiçbir zaman militanlık yoktur, militanca davranışlar sergilemek, demokratik hukuk devleti ilkeleriyle asla baÄŸdaÅŸmaz. Herkesin, Anayasa’mızın dibacesini bir kere daha dikkatlice okumasını öneririz. Dibace’nin 3. paragrafının son cümleciÄŸi bunları ifade ediyor. Burada görüldüÄŸü gibi, demokrasinin tek özelliÄŸi vardır, bu da “Hürriyetçi” oluÅŸudur. Bunun gereÄŸi de hukuk düzeni kurallarının dışına çıkılmamasıdır.

G – DANIÅžTAY KARARLARINA GELÄ°NCE :

Son zamanlarda, verdiÄŸi kararlarla, sağıyla soluyla pek çok aydın ve okumuÅŸ kesimden tepki toplamış bulunmakta olan Danıştay’ımızın kararlarından iki tanesini burada örnek olarak birlikte irdeleyelim. Bu kararın her ikisinin altında da imzaları bulunan yargıçların tümü, kamu görevlerinde LaikliÄŸi esas almış, Atatürk Ä°lke ve Ä°nkılaplarını benimsemiÅŸ insanlardır. Birisi, hukukun teknik geliÅŸimine iliÅŸkin, diÄŸeri ise, hukukun siyasallaÅŸmasının örneÄŸidir. Biz bir hukukçu olarak, siyasal anlayışların hukuku etkisi altına almasını deÄŸil, hukukun, siyasetçileri hukukiliÄŸe sevk etmesini arzu dene düÅŸünceye mensup bulunmaktayız.  AÅŸağıdaki kararları, Anayasa’mızın dibacesindeki esaslara uygun olarak, özgürlükçü geliÅŸim ilkesine göre, birlikte gözden geçirelim:
1 – Danıştay 5. Daire’nin 1976/3651 Esas ile 1977/1749 Karar sayılı ve 6.4.1977 tarihli bir kararı bulunmaktadır. Bu karar, Ege Ün Tıp Fak. Kadın Hastalıkları ve DoÄŸum Kürsüsü’nde açık bulunan asistanlık sınavını birincilikle kazandığı halde, kendisinin baÅŸörtülü bulunması nedeniyle ataması yapılmayarak talebi reddedilen Dr. Perihan Özarslan ile ilgilidir. Kararın hüküm fıkrasını aÅŸağıda arz ediyoruz.:
“Taraflara usulüne uygun olarak söz verilip dinlendikten sonra, dosya incelendi ve gereÄŸi düÅŸünüldü.
Davacı, E.Ü.T.F. Kad, Has ve DoÄŸ. Kürsüsünde münhal bulunan asistanlık kadrosu için açılan sınavı birincilikle kazandığı halde, kendisinin asistanlığa atanmaması hususundaki davalı idare iÅŸleminin iptalini istemektedir…
Bu durumda, Anayasa Mahkemesince iptal edilmeyen 1750 s lı kanunun 30.maddesinin 1.fıkrasının atıfta bulunduÄŸu yönetmeliÄŸin diÄŸer hükümleriyle birlikte, atama ÅŸeklini gösteren hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.
Ege Üniversitesi Asistanlık YönetmeliÄŸi’nin 8.maddesinde, “adaylar arasında yapılacak tercihte, kürsü baÅŸkanının bölüm veya kürsünün gerektirdiÄŸi ÅŸartlar da göz önünde tutularak, tercih sebebinin gerekçeli olarak gösterileceÄŸi, adayın fakülte yönetim kurulunun onayı üzerine atanacağı” Hükmü yer almıştır.
Dosya münderecatından, sınavı birincilikle kazanan davacının, bu hükme göre, kürsü baÅŸkanı tarafından atanmasının teklif edileceÄŸi,  ancak dekanlığın, kürsü kurulunun, bu husustaki önerilerinin göz önünde tutularak teklif yapılmasını istediÄŸi, kürsü kurulunun ise, 1750 s. lı Ü. K. nun 37.maddesinin kürsü kurullarına verdiÄŸi görevlerin genel esprisi içinde, yer alan ve seçmekte göz önüne alınacak esaslar hakkında öneride bulunarak seçmeyi, kürsü baÅŸkanına bırakması gerekirken, branşın özelliÄŸi dolayısıyla, adayın fizik yapısı ve gücü, branÅŸta önemli olan kollobratif çalışma özelliÄŸi, yabancı literatürü izleme yönünden, lisan durumu gibi hususlar göz önüne alınarak doÄŸrudan doÄŸruya seçme yapıldığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, bilimsel yönünden yeterliliÄŸi sınav sonucunda belirlenen davacının, sadece baÅŸörtüsü kullanmak gibi, sübjektif bir deÄŸerlendirme ile asistanlığa atanmamasına iliÅŸkin iÅŸlemin, hukuki dayanağı bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, hukuka aykırı dava konusu iÅŸlemin iptalin, .. davalı idareden alınmasına oybirliÄŸiyle karar verildi.
BaÅŸkan                       Üye                               Üye                                Üye                         Üye
Sıtkı Gökalp    Åžerafettin Özbek           Galip Tanrıöver              Cüneyt Ertan             Güzin Ersoy
        2 – Danıştay Ä°dari Dava Daireleri Genel Kurulu’nun verdiÄŸi, Y.D. Ä°tiraz no:1999/229 Karar s. lı ve 7.5.1999 tarihli bir kararı daha mevcuttur. Bu karar, Danıştay 8.Dairesi’nin 1998/5912 E. S. lı ve 9.3.1999 t. li kararıyla verilen yürütmenin durdurulması kararının ortadan kaldırılmasıdır.
Danıştay 8.Dairesi, itiraz edilen yukarıdaki kararında, “başını örtmesi nedeniyle, belirlenen yasa (!) ve hukuk hükümlerine aykırı davranan davacıya, öncelikle eyleminin karşılığı olan, 5/g maddesi uyarınca, uyarma cezası verilmesi gerekirken, 11/a kapsamında bir eylem tespit edilmeden, doÄŸrudan, bu madde uyarınca kamu görevinden görevinden çıkarma cezası verilmesinde hukuka uyarlık bulunmadığından yürütmenin durdurulmasına… “ demiÅŸti. Usul açısından bu doÄŸruydu. Zira Disiplin cezaları sayılırken hafiften ağıra doÄŸru gidilir olup, memura verilebilecek cezalar yukarda açıklanan mevzuata göre, her ne kadar kanunla düzenlenmek zorunda iken, yukarda sayısı verilen Anayasa Mahkemesi kararına göre, bırakın yönetmeliÄŸi, kanun hükmünde kararname ile bile düzenlenemezken, bu Anayasa hükmüne aykırı olarak, ülkemizde, yönetmelikle düzenlenmiÅŸ olup 5/g maddesine, suç olarak belirtilen bu kıyafete verilecek olan ceza “Uyarma cezası” idi. Dev. Me. Kanunu 125/2. fıkrasında” disiplin cezasının verilmesine sebep olmuÅŸ bir fiil veya halin,, cezaların sicilden silinmesine iliÅŸkin süre içinde tekerrüründe bir derece ağır ceza uygulanır.” 3.fıkrada ise, memur geçmiÅŸte baÅŸarılı ise, takdire göre, ceza ağırlaÅŸtırılmayabilir de. YönetmeliÄŸin baÅŸörtüsü hakkındaki belirlediÄŸi tek ceza “uyarma” olup, tekerrüründe en fazla “kınama” verilebilecekken idarece verilen meslekten ihraç cezasında,
bu kanuni gerekliliÄŸe riayet edilmediÄŸinden, 8. Dairece verilen bu yürütmeyi durdurma kararı madde aynen “Kimseye, suçu iÅŸlediÄŸi zaman, kanunda o suç için konulmuÅŸ olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.”  demekte olup, kim tarafından, hangi amaçla ve gerekçelerle olursa olsun, aykırı uygulama yapmak Anayasa’nın bu maddesini ihlaldi.
Ancak ne var ki. Danıştay 8.Dairesinin bu doÄŸru kararına yapılan itirazla Danıştay Ä°dari Dava Daireleri Genel Kurulu 1999/29 s. lı bir karar verdi. Bu karar aynen ÅŸöyledir:
“YÖK. Yön. , ÖÄŸr. Elem. ve Mem. Dis. YönetmeliÄŸinin 5.maddesi “g” bendinde “belirlenen kılık ve kıyafet hükümlerine aykırı davranmak” fiili, uyarma cezası verilmesini gerektiren bir fiil olarak, 11.maddesi g bendinde ise, “Ä°deolojik veya siyasi amaçlarla, kurumların huzur, sükun ve çalışma düzenini bozmak” fiili kamu görevinden çıkarma cezası verilmesini gerektiren fiil olarak sayılmıştır. Ä°tirazla ilgili dosyanın. . Ä°ncelenmesinden davacının uymak zorunda olduÄŸu kuralları bilmediÄŸi veya bu konuda uyarılmadığı için deÄŸil, kıyafet yönetmeliÄŸinde yer alan kuralları benimsemediÄŸi, görev mahallinde başı açık görev yapmayı kabul etmediÄŸi, ileriye yönelik olarak ta, aynı ÅŸekilde davranacağı ve yönetmeliklerde yer alan kıyafetle ilgili kurallara uygun davranmayacağını açıkça ifade ettiÄŸi ve aynı davranışını sürdürdüÄŸü anlaşılmaktadır.
Bu durumdan uyarı cezası verilmesini gerektiren davranıştan farklı olarak, uyulması gereken kuralları biliyor olmasına raÄŸmen, ideolojik veya siyasi amaçlarla kurumun huzur, sükun ve çalışma düzenini bozmak biçiminde gerçekleÅŸen davranışlarını ısrarlı bir biçimde sürdüren davacıya…  YönetmeliÄŸinin 11.maddesinin “a” bendinin uygulanmasında mevzuata aykırılık görülmemiÅŸtir.”
Genel kurulca verilen bu karar, yukarda metin olarak verdiÄŸimiz, aÅŸağıda da topluca deÄŸindiÄŸimiz, ülke mevzuatı açısından hiç te isabetli deÄŸildir. Önce, Anayasa, uluslar arası sözleÅŸmeler ve Anayasa Mahkemesi kararı gereÄŸince, verilecek ceza kanunla belirlenmek zorunda. Sonra, yine verilecek ceza, kanunda belirtilen cezadan daha ağırı olamaz. Yanlış ta olsa bir an yönetmeliÄŸi kanun yerine koysak bile, ilgili maddesi, bu suça sadece ihtar ve tekerrüründe kınama cezasının verilebileceÄŸini açıkça belirlemiÅŸ. Memur nasıl oluyor da, inancının gereÄŸini yaÅŸamak gibi bir yasal özgürlük varken, kendisi inanç ya da örf ve adeti gereÄŸi taktığını beyan etmesini karşın, bu bir metrelik bez parçası, yönetmelik 11/a maddesindeki suçlar arasına giriyor. Yine bir Anayasa Mahkemesi kararı demiyor mu, Anayasa, TCK ve Uluslar arası sözleÅŸme hükümlerine göre, izafe edilen suçun unsurları hiçbir yoruma, karışıklığa neden olmayacak bir biçimde açıkça yasada belirtilecek. Yasa yok ya, haydi yönetmeliÄŸi yasa sayalım(ne kadar garip te olsa) bu yönetmeliÄŸin ihracı gerektiren 11/a fıkrasında belirtilen, ideolojik, siyasi davranış bu olayda nerde?.. Kurumun sükun ve çalışma düzenini nasıl bozmuÅŸ. Bu sayılan suçlar, siyasal ya da ideolojik, aktif bir biçimde tüm kurumu kapsayacak bir eylemle vuku bulur. Eylemi sadece kendisinin başına baÅŸörtüsünü takmış olan bir kiÅŸi, kendi nefsine uyguladığı bu basit bir baÅŸörtüsü takma iÅŸlemiyle, koskoca bir kurumun asayiÅŸini, sükununu nasıl bozacak.. Devamlı horlanan ve kimyası bozulmuÅŸ halde iken? Nerde siyasal ya da ideolojik amaçlı davranış?.. Bu sayılan unsurlar olayda mevcut mu?.. Zaten korkudan ayakları tiril tiril titrediÄŸinden yere bile zor basıyor. Köklü dayanakları bulunan, demokratik, laik bir hukuk devleti olan bu koskoca devletimizi bu kadar bazit, güçsüz, köksüz ve yıkıma hazır göstermek hiçbir iyi niyetli aydına yakışmaz.
Sonuç olarak yukardaki Anayasa maddeleri ile kanunlarımız ve uluslar arası sözleÅŸmelerle, baÅŸörtü konusundaki bilirkiÅŸilerin raporlarını bir kez daha topluca gözden geçirdiÄŸimizde ÅŸunları görürüz.:


a – Lozan’ın 38.maddesine göre, kiÅŸinin inancının gereÄŸini, özgürcü yapabilecektir.
b – Anayasa’nın 27.maddesine göre, her kesin bilim ve sanatı  serbestçe öÄŸrenme hakkı bulunmaktadır.
c – Anayasa’nın 90. maddesine göre, ülkemizde, hakkında iptal davası dahi açılamayacak bir kanun olarak geçerli bulunan Bir. Mil. Ä°. Hk. Ev. Bildirgesinin 18.maddesine göre, kiÅŸinin inancının gereÄŸini tek başına ya da topluca, açık olarak ya da özel biçimde eÄŸitim, öÄŸretim, uygulama, tapınma ve ayinlerle göstermek özgürlüÄŸü vardır.
ç – Aynı bildirgenin 26.maddesine göre, fiziksel yapıları, renkleri, kıyafetlerine göre deÄŸil, yeteneklerine göre, yüksek öÄŸretimin her kese tam eÅŸitlikle açıktır.
d – KiÅŸisel ve siyasal haklara iliÅŸkin uluslar arası sözleÅŸmenin 18.maddesine göre, herkesin inancının gereÄŸini, teker teker ya da topluca tapma, uyma, uygulama ya da öÄŸretme özgürlüÄŸüne sahiptir ve
hiç kimsenin, bu özgürlüklerini zedeleyecek bir baskı ile karşı karşıya bırakılamayacaktır.
e – Kopenhag belgesinin (kriterlerinin) 9/4. madde ve fıkrasına göre, herkesin inancının gereÄŸini, bireysel ya da topluca, kamuya açık ya da özel olarak ibadet, öÄŸretim, uygulama ve dinsel ödevlerin yerine getirme özgürlüÄŸü bulunmaktadır.
f – Kopenhag belgesinin (kriterlerinin) 5/18. madde ve fıkrasına göre, hiç kimsenin,
suçun unsurlarını açık ve belirgin bir biçimde tanımlayan bir yasayla ön görülmüÅŸ olmadıkça, bir suç iÅŸlediÄŸi sayıyla suçlanıp yargılanamayacak ve suçlu ilan edilemeyecektir.
g – Kopenhag belgesinin(kriterlerinin)9/4. madde ve fıkrasına göre, “d” baÅŸlığından belirtilen bu hakların kullanılmasının, yasayla öngörülen ve ortaklaÅŸa kabul edilmiÅŸ, uluslar arası normlarla baÄŸdaÅŸanlardan baÅŸka hiçbir suçlamaya konu olamayacaktır.
ÄŸ – Åžapka ve Kisve kanunu dahil, ülkemizde hiçbir kanunun, kadının baÅŸörtüsünü yasaklanamamıştır (ve bu konuda, aÅŸağıda görüleceÄŸi gibi, AÄ°HM’nin verdiÄŸi kararlarla, hakikate aykırı, sahte belge tanzim etme suçunu iÅŸlemiÅŸtir. )
h – YÖK, ek–17. maddesine göre, “Yürürlükteki kanunlara aykırı olmayan (ki, hiçbir kanun baÅŸörtüsünü yasaklamıyor) her türlü kılık-kıyafetin serbest”tir.
ı – Anayasa’nın 38.maddesine göre, kimsenin, iÅŸlediÄŸi zaman yürürlükte bulunan kanunun (yönetmeliÄŸin, ya da k. Hükmünde kararnamenin deÄŸil) suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz.
i – Anayasa’nın 38.maddesinin “kimseye, suçu iÅŸlediÄŸi zaman kanunda o suç için konulmuÅŸ olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri, ancak kanunlar konulur. Ä°dare kiÅŸi hürriyetinin kısıtlanmasını doÄŸuracak bir müeyyide uygulayamaz. “ demesi nedeniyle, kanunda olmayan bir suç ile hiçbir zaman suçlanıp cezalandırılamayacaktır.
j - Anayasa Mahkemesi’nin E. 1990/12 ve Karar 1991/7 sayılı kararında “Disiplin cezaları, kamu göreviyle ilgili bir ceza türü olarak benimsenmektedir. Anayasa’nın 38.maddesinde, idari ve adli cezalar arasında bir ayırım yapılmamış, ayrıca ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri de bu madde kapsamına alınmıştır. Buna göre, disiplin cezaları, Anayasa’nın 38.maddesi kapsamındadır. Bu nedenlerle, 399 s. lı kanun hükmünde kararnamenin disiplin suç ve cezalarını düzenleyen maddelerinin iptali gereklidir.” DendiÄŸine göre, bu kararda disiplin cezalarının, kanun hükmünde kararname ile bile konamayıp sadece suçun unsurları en açık bir biçimde belirtilecek bir kanunla konabileceÄŸini ifade ettiÄŸine göre, yönetmelikle bir disiplin cezanın verilemesi hiç mümkün deÄŸildir.
k  – Yine Anayasa Mahkemesinin 12.5.1998 t. ve 1998/17-14 s.lı kararında, “YASA METÄ°NLERÄ°NÄ°N VE SÖZCÜKLERÄ°NÄ°N, HUKUK DÄ°LÄ°NDEKÄ° ANLAMINA GÖRE ANLAÅžILMALARI GEREKÄ°R. YASA KURALININ, GÜNÜN TOPLUMSAL VE EKONOMÄ°K GEREKLERÄ°YLE ÇELÄ°ÅžTİĞİ SANILSA BÄ°LE, YÜRÜRLÜKTE KALDIÄžI SÜRECE UYGULANMASI HUKUKUN GEREĞİDÄ°R. KÄ°MÄ° GEREKÇELERLE, BU KURALIN DIÅžINA ÇIKILMASI, METÄ°NLERÄ°N ANLAMLARINDAN BAÅžKA BÄ°ÇÄ°MLERDE YORUMLANMASI, METNÄ°N BÄ°R TÜR DÜZELTÄ°LMESÄ°NE KALKIÅžILMASI, ASLINDA YASADA OLMAYANI YASAYA YAKIÅžTIRMAK VE YORUM YOLUYLA AMACINI DEĞİŞTÄ°RMEK YA DA YASA KOYUCUNUN YERÄ°NÄ° ALMAK ALMAK OLUR.” DendiÄŸine göre, konumuz yönünden çok önemli bulunan bu karara göre,
gerek hakikate aykırı hüküm konmuÅŸ bulunan AÄ°HM kararı ve gerekse bazı mahkemeler kararlarının yaptığı zorlama ve adeta yasada olmayanı yasaya yakıştırmak ve yasanın amacını deÄŸiÅŸtirerek, metnin yetkisiz bir biçimde düzeltilmeye çalışılması gibi, ülkemizdeki en yüksek yargı organının kararına aykırı ve niyetlere göre ideolojik yorumları hatırlatan kararları tümüyle isabetsizdir.
l - Anayasa’nın 136. maddesine göre, Ä°slam inançlıları ile ilgili örgüt olarak kendi kanunuyla kurulmuÅŸ bulunan ve buna göre objektif bir bilirkiÅŸi kurumu olan(ki, AÄ°HM yukarda da bir örneÄŸi sunulduÄŸu gibi, deÄŸiÅŸik kararlarında Musevi inançlılarla ilgili olarak o ülkedeki “Hahambaşılığı” ve “Yahudi Fetva Kurumunu”,  IÅŸevi inançlılar için de, o ülkülerdeki, “Papalık” ve “Patrikhane”leri bilirkiÅŸi kurumu olarak seçmiÅŸtir.) D. Ä°ÅŸ. BaÅŸkanlığı’nın deÄŸiÅŸik zamanlardaki kakarlarında, (örn. 1980/77 ve 1993/06 s. lı) baÅŸörtüsünü bir dinsel görev olarak belirlemiÅŸ ve nedenle de, yukarıdaki mevzuat hükümlerine göre, temel hak ve özgürlükler arasında bulunmaktadır.
Yukarda sayılan 15 adet temel ve yasal kanun ve kurallar ortadayken, bunların hiç yok kabul edilerek, geçersiz olmasına karşın, sadece yönetmelik 5/a madde ve fıkrasında bulunan ve buna göre de, olsa olsa, uyarma cezası verilebilecekken, yönetmelik 11/b–1 madde ve fıkrasındaki suç unsurlarını açık ya da kapalı, uzaktan ya da yakından hiç taşımadığı ve ilgili olmadığı halde, yine Anayasa Mahkemesi’nin yukarda arz edilen kararlarına aykırı olarak, “kural dışına çıkılması, metinlerin anlamlarının baÅŸka biçimde (sübjektif niyet deÄŸerlendirmeleriyle) yorumlanması, aslında yasada olmayanı yasaya yakıştırmak ve yorum yoluyla amacını deÄŸiÅŸtirmek” gibi hatalı deÄŸerlendirmelerle, yine yukarda arz edilen Anayasa Mahkemesi kararına göre, kanun hükmünde kararname olsa bile, iptali gerekli bulunan yönetmelik hükümlerinde sayılan hiçbir unsuru taşımamasına karşın, idarenin yanlış olarak verdiÄŸi bu ihraç kararına karşı, 8. Daire’nin yukarıdaki yasal gerekçelerle doÄŸru ve isabetli bir biçimde verdiÄŸi durdurma kararının kaynağı bulunan, Anayasa’mıza göre, tüm birimlerce uyulması zorunlu olan yasalar ve Anayasa Mahkemesi kararları adeta hiçe sayarcasına dışlanarak, Danıştay ilgili genel kurulunca, hiçbir hukuki dayanağı olmaksızın (yukarıdaki sayılan 15 adet hukuki gerekçeye aykırı olarak) verilen bu kararın, gerek doktrin er bakış ve gerekse mevcut uygulamalar açısından, hukuk tarihimiz içinde, hiçbir yapıcı deÄŸeri bulunmadığı gibi, ülkenin yasal düzeninin oluÅŸturan temel kaynakların, kiÅŸi ve kurumlarca istendiÄŸi zamanda istendiÄŸi gerekçelerle yok edilebileceÄŸinin kötü bir örneÄŸi olarak, önümüzde durmaktadır.
Gerek Danıştay 1. Dairesi’nin ve gerekse 8. Dairesinin, kararlar altında imzası bulunan kıymetli yargıçlarından hiç birisinin, sübjektif deÄŸer ölçüleriyle, eylemlerin deÄŸil  (adeta temel ilkelere aykırılık teÅŸkil ederek) niyetlerin yargılandığı bir karar biçimini andıran, bu genel kurul kararının altında imzaları bulunan yargıçlardan daha az vatansever, daha az Atatürkçü ve daha az laiklik ilkelerine saygı duyan insanlar olduÄŸunu, iddia etmek deÄŸil, düÅŸünmek bile tutarlı olmasa gerektir. Bir takım yanlış önyargılı yaklaşımlarla, zihinlerde hayaller kurularak oluÅŸturulan suç tipleri icat ederek, onları cezalandırmak bir hukukçuya (doÄŸrusu, bu üyelerin kaç tanesinin hukukçu, kaç tanesinin, iktisatçı ve kaç tanesinin de idarecilerden oluÅŸtuÄŸunu bilmiyoruz ) hiç te yakıştırılamaz.
Hukukun evrensel genel geçer zorunlu ilkelerinin, toplumun tüm bireyleri ile kurumlarını, gerçek hayatta da baÄŸladığı gündür ki, demokratik hukuk devleti olma özlemimize kavuÅŸmuÅŸ olduÄŸumuzu kabul edebiliriz.
Kısaca yukarda arz edilen nedenlerle, Danıştay ilgili genel kurulunun verdiÄŸi bu kararın, hem hukuk ve hem de maÅŸeri vicdan nezdinde, isabetsiz, hatalı, adalet ve nasfet ilkelerine aykırı bir karar olduÄŸunu arzla, yapılan bu vahim hukuki hatanın bir önce giderilmesini istemek, asgari hukuk eÄŸitimi almış, hukuk ilkelerine ve onun teminatı altında geliÅŸen ve yasal sınırları tecavüz etmeyen özgürlüklere saygılı bir misyon sahibinin, en tabii hakkı ve görevidir,sahırız.                                                     
H - KILIK – KIYAFET OLARAK,  BAÅžÖRTÜSÜNÜN DEÄžERLENDÄ°RÄ°LMESÄ°
Ülkemizde, gerek Anayasamız, gerek, kanun hükmünde Uluslar arası sözleÅŸmelerin yukarıdaki maddeleri ve gerekse kanunlarımız birlikte incelendiÄŸinde, ÅŸu hususlar açık bir biçimde ortaya çıkmaktadır:
1 – Temel hak ve özgürlükler, ülkenin bölünüp parçalanması, Cumhuriyeti, milli egemenliÄŸin, milli güvenliÄŸin, kamu düzeninin, genel asayiÅŸin, kamu yararının, genel ahlakın ve genel saÄŸlığın korunması amacıyla, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna uygun olarak, (Anayasa:13)
Suçun unsurlarının açık ve belirgin bir biçimde yazıldığı (Kopenhag belgesi, 5/18) uluslar arası normlarla baÄŸdaÅŸacak bir YASAYLA (Kopenhag belgesi:9/4, Anayasa :13) kısıtlanabilir. Zorlamalarla iddia edildiÄŸi gibi, bırakın yönetmeliÄŸi, kanun hükmünde kararname bile uygulamanın kaynağı olamaz, bu açık hükümler karşısında.
2 – Gerek erkek, gerek kadın, gerek baÅŸörtülü ve gerekse baÅŸörtüsüz, hiç kimse eÄŸitim ve öÄŸretim hakkından mahrum bırakılamaz.
3 – Hiç kimse, iÅŸlediÄŸi zaman, yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir eylem ve iÅŸlemden dolayı cezalandırılamayacağından (Anayasa:38), kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden baÅŸka bir ceza ve güvenlik tedbirine hüküm olunamayacağından, Ä°dare düzenleyici iÅŸlemleriyle suç ve ceza koyamayacağından kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamayıp, bu hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniÅŸ yorumlanamayacağından (TCK:2), yukarıdaki iki adet bilirkiÅŸi raporuyla baÅŸörtüsü takmak bir
inancın gereÄŸi bulunmakla, yukarıdaki kanunların verdiÄŸi, vazgeçilemez, devredilemez bir temel hak ve özgürlük olup, gerek öÄŸrenim hayatında ve gerekse sivil hayatta baÅŸörtüsü takmak hiçbir kanunda suç olmadığından, kiÅŸinin baÅŸörtüsü takması, Anayasa’mızın 38. ve TCK.’muzun 2.madde ve fıkraları gereÄŸince, hiçbir biçimde gerek suç olarak ve gerekse tedbir olarak mütalaa edilemez.
Kanun hükmünde kararname, tüzük, ya da yönetmelik maddeleriyle cezalandırılamaz.
4 – Bu konuda ortaya koyduÄŸumuz tespit, Anayasa Mahkemesi’nin bir kararıyla en açık bir biçimde pekiÅŸtirilmiÅŸ olup, karar ÅŸöyledir:
“Disiplin cezaları, kamu görevi ile ilgili bir ceza türü olarak benimsenmektedir. Anayasa’nın 38.maddesinde idari ve adli cezalar arasında bir ayrım yapılmamış, ayrıca ceza yerine geçen güvenlik önlemleri de, madde kapsamına alınmıştır. Buna göre, disiplin cezaları, Anayasa’nın 38.madde kapsamındadır… Bu nedenlerle, 399 SAYILI KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMENÄ°N DÄ°SÄ°PLÄ°N SUÇ VE CEZALARINI DÜZENLEYEN MADDELERÄ°NÄ°N Ä°PTALÄ° GEREKLÄ°DÄ°R. (Anayasa Mahkemesi, 1990/12 E. ve 1991/7 K. Sayılı kararı.)

I - Ä°NANÇSAL AÇIDAN BÄ°R ZORUNLULUK OLDUÄžU GÖRÜLEN BU BAÅžÖRTÜSÜ TAKMA OLAYINDA, BÄ°R TAKIM Ä°NSANLARIN Ä°STÄ°SMARINI ÖNLEMEK Ä°ÇÄ°N, Ä°DARENÄ°N YAPACAÄžI ÅžUNLAR OLMALIDIR :
(TEKLÄ°FLERÄ°MÄ°Z)
1 – BilindiÄŸi gibi, “türban” çaÄŸdaÅŸ bir Fransız modası olup, gerek halk arasında ve gerekse idari yetkililerce yanlış ifadelendiriliyor ve baÅŸörtüler de türban gibi algılanıyor. Türban, bonenin biraz daha geniÅŸçesi ve çeÅŸitli kumaÅŸlardan yapılmışıdır. Bu konuda “Vakko” da ve yakışan çaÄŸdaÅŸ örnekler çizilmiÅŸtir ki, bunun hem ülkemizde ve hem de Avrupa’da, her hangi bir dinsel güdü içinde olmaksızın, zevke göre ve beÄŸenilen bir kıyafet olarak kullanıldığını zaman zaman görüyoruz. Bu tarz takanların, her hangi bir dinsel iddiaları da yok. Sadece moda olarak ya da beÄŸeni çeÅŸidi olarak takılabiliyor. Yukarda betimlemesini yaptığımız türban, son zamanlarda ülkemizde bilgisizliÄŸin bir yansıması olarak, farklı giysiler için kullanılmaya baÅŸlandı ki, bunun türban ile hiç alakası yoktur.
2 - Ä°ngiltere, bayan Müslüman polislerin, siyah-beyaz damalı bir desenin iÅŸleneceÄŸi çaÄŸdaÅŸ bir baÅŸörtüsü giyebileceÄŸini, yeni düzenlediÄŸi yönetmelikle belirtmiÅŸ (26.04.2001 tarihli Milliyet Gazetesi) olup, halen bu uygulama devam etmektedir.
Yine, Avrupa Ä°nsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesi’nin Leyla Åžahin ile ilgili verdiÄŸi kararın 61 numaralı bendinde ÅŸu saptamayı yaptığını görüyoruz:
“Ä°ngiltere’de Irk EÅŸitliÄŸi Komisyonu, okullarda baÅŸörtüsü takılmasını, SADE VE LACÄ°VERT OLMASI VE BOYUN HÄ°ZASINDA BAÄžLANMASI (boyun hizasını geçmemesi) KOÅžULUYLA  kabul etmiÅŸtir.” (AÄ°HMBD:61 numaralı bent)
3 – GörüldüÄŸü gibi, baÄŸcı dövmek deÄŸil de üzüm yenmek istenirse, bu temel hak ve özgürlük, modern bir biçimde çözülebiliyor olup, bir takım insanların elinde bu konunun oyuncak edilmemesi açısından, idarenin inisiyatif üstlenerek, olgun ve çaÄŸdaÅŸ bir ölçüde, çizgileriyle, renk ve biçimleri de belirlenmek kaydıyla ve gerekirse bone türü de gözden geçirilerek, tek tip (yüzü ve gözleri de kapatacak karmakarışık giyimlere fırsat vermemek amacıyla) bir örtünme biçimi oluÅŸturması mümkündür. (Nitekim bazı okullarda öÄŸrenci kıyafetleri ve formaları yönetmelikle tespit edilmektedir. )
4 – Bu problemi yukarıda önerildiÄŸi biçimde çözerek, hem halkın kutuplara ayrılması önlenip rahatlatılması ve hem de ÅŸu kadar resmi görevlilerin, her gün, Anayasayı ihlal suçu iÅŸlemelerinin önlenmesi, halen ki hükümetin önemli bir görevi olup, kendilerini bu bildiri istikametinde (ki., kendi beyanlarında bunun kendileri için bir namus borcu olduÄŸunu da ifade etmiÅŸlerdi) göreve davet ediyoruz.
Ä°- AVRUPA Ä°NSAN HAKLARI MAHKEMESÄ° Ä°LGÄ°LÄ° DAÄ°RE VE BÜYÜK KURUL KARARLARINDA Ä°MZASI BULUNAN YARGIÇLAR HAKKINDA SUÇ DUYURUSUNA GELÄ°NCE :
BildiÄŸiniz gibi A. Ä°. H. Mahkemesi, Leyla Åžahin’in baÅŸörtüsüyle ilgili olarak, 29.6.2004 tarih ve 44774/98 sayılı kararı vermiÅŸ ve bu karara yapılan itiraz üzerine de A. Ä°. H. M. Büyük Dairesi itirazı inceleyerek, 10.11.2005 tarih ve aynı sayılı kararı vermiÅŸtir.
Bu her iki kararın birlikte incelenmesi sonucunda, bu kararların her ikisinde de ayrı ayrı olmak üzere, ülkemizde geçerli bulunan yasalarımızın, baÅŸörtüsünü yasaklamış olduÄŸu bildirilmiÅŸ olup, böyle bir yasa olmadığı halde, ülkemizde devrim yasaları arasında sayılı bulunan 1934 t. li “Bazı Kisvelerin GiyilemeyeceÄŸine dair Kanun”la ilgili olarak, ülkemizde Türk Ceza Kanunu’nun 204.maddesiyle ifade edilen “Resmi Belgede Sahtecilik Suçu” iÅŸlenme pahasına da olsa metne ve anlama aykırı bir biçimde cümleler kurulup, gerçekler tersyüz edilerek, hukuk adına ciddi bir cinayet iÅŸlenmiÅŸtir.  Bu iÅŸlenen suçları, kararlarda bulunan baÅŸkaca tenkide ÅŸayan pek çok husus olmasına karşın onlara hiç deÄŸinmeksizin, aÅŸağıda belgeleriyle birlikte huzurunuza getiriyoruz:
2596 s.lı 1934 tarihli “Bazı Kisvelerin GiyilemeyeceÄŸine Dair Kanun” aÅŸağıya aynen alınmıştır:
KANUN NO: 2596
BAZI KİSVELERİN GİYİLEMİYECEĞİNE DAİR KANUN (*)
3.Kânunuevvel 1934
(Resmi Gazete ile neÅŸir ve ilanı: 13. Kânunuevvel 1934 – Sayı: 28793
3.t.Düstur, c. 16 – s. 24
Madde 1 – Her hangi din ve mezhebe mensup olurlarsa olsunlar ruhanilerin mabet ve ayinler haricinde ruhani kisve taşımaları yasaktır :
Hükümet her din ve mezhepten münasip göreceÄŸi yalnız bir ruhaniye mabet ve ayin haricinde dahi ruhani kıyafetini taşıyabilmek için muvakkat müsaadeler verebilir. Bu müsaade müddetinin hitamında onun aynı ruhani hakkında yenilenmesi veya bir baÅŸka ruhaniye verilmesi caizdir.
Madde 2 – Türkiye kanuna tevfikan teÅŸekkül etmiÅŸ ve edecek olan izcilik ve sporculuk gibi topluluklar ve cemiyet ve kulüp gibi heyetler ve mektepler mahsus kıyafet, alamet ve levazım taşımak istedikleri zaman yalnız nizamname veya talimatname ile muayyen tiplere uygun kıyafet, alamet ve levazım taşıyabilirler.
Madde 3 – Türkiye’de bulunan Türklerin ve yabancıların, yabancı memleketlerin siyaset, askerlik ve milis teÅŸekkülleri ile münasebetli kıyafet ve alametlerini ve levazımını taşımaları yasaktır.
Madde 4 – Ecnebi teÅŸekkül mensuplarının kendi kıyafet, alamet ve levazımları ile Türkiye’yi ziyaret etmeleri, Ä°cra Vekilleri Heyetince tayin olunacak mercilerin müsaadesine tabidir.
Madde 5 – Türkiye Devleti nezdinde memur bulunanların kıyafetleri beynelmilel meri adetlere tabidir.
Müsaadem mahsusa ile gelen yabancı memleketler kara, deniz, hava kuvvetlerine mensup kimseler resmi üniformalarını nerelerde ve ne zaman taşıyabilecekleri Ä°cra Vekilleri Heyeti kararıyla tayin olunur.
Madde 6 – Bu kanunun tatbik suretini gösterir bir nizamname yapılır. (**)
Madde 7 – Birinci maddenin hükümleri bu kanunun neÅŸri tarihinden itibaren altı ay sonra ve diÄŸer maddelerin hükümleri kanunun neÅŸri tarihinden itibaren meri’dir.
Madde 8 – B kanunun icrasına Ä°cra Vekilleri Heyeti memurdur.

(*) Bu kanun, 7 Kasım 1982 tarih ve 2709 sayılı (TÜRKÄ°YE CUMHURÄ°YETÄ° ANAYASASI ) nın 174 üncü maddesinde belirtilen devrim kanunlarından olup Anayasanın kabul edildiÄŸi tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin Anayasaya aykırı olduÄŸu ÅŸeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz.
(**) B. Bakanlar Kurulunun 3 Åžubat 1935 tarih ve 2/1958 sayılı kararnamesiyle yürürlüÄŸe konulan Tüzük, T.C. Tüzükleri: c. 2 – S.. 32
2310
Bu kanun okununca görüleceÄŸi gibi, kanunun hiçbir maddesinde, her hangi bir dine inanan insanların, dinlerinin gereÄŸi bulunan giysiden bahsedilmemektedir. Birinci maddesi ise, din adamlarının (Ruhanilerin) dinsel kıyafeti ile ilgili olup, dinsel kıyafeti ile ilgili olup, din adamlarının dışında sair insanları kapsamaz, bu madde, Maddede görüleceÄŸi gibi, din adamları, dini giysilerini(cübbe ve baÅŸlık) mabetlerin dışında giyemezler. Ancak Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanı, Papa ve BaÅŸhaham ile varsa baÅŸka dinlerin en tepedeki dini liderleri, bu giysileri giyebilirler. Zaten her hangi bir dine mensup bulunan inananının, ibadet sırasında giyeceÄŸi özel bir giysi de yoktur… Pantolonla, gömlekle, paltoyla vs. (kaldı ki, Ä°slam’da ibadet evde kendi başına da yapılabilir) kiliseye de camiye de havraya da gidilebilir. GörüldüÄŸü gibi., yukarıdaki madde, sadece din  görevlilerini kapsamaktadır.
Gerçek bu kadar açıkken, mahkemenin kararlarında KASTEN YAPMIÅž OLDUÄžU KANAATI HASIL OLAN, SAHTE EVRAK TANZÄ°MÄ° Ä°ÅžLEMÄ°NÄ° GÖZDEN GECÄ°RELÄ°M:
 1- Avrupa Ä°nsan Hakları Mahkemesi’nin 29 haziran 2004 t. ve 44774/98 s. lı kararının “B. Tarihçe ve evveliyat” baÅŸlıklı bölümdeki, 29 numarayla bildirilmiÅŸ bulunan bendi aÅŸağıya alınmıştır:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
LEYLA ÅžAHÄ°N / TÜRKÄ°YE BAÅžVURUSU
(BaÅŸvuru no. 44774/98)
KARAR
STRASBOURG
29 Haziran 2004
Bu karar SözleÅŸmenin 44/2 maddesinde öngörülen koÅŸullar çerçevesinde kesinleÅŸecektir. Karar yayım için gözden geçirilebilir.
(SON METÄ°N)
Leyla Åžahin Türkiye baÅŸvurusunda,
Avrupa Ä°nsan Hakları Mahkemesi (Dördüncü Bölüm) aÅŸağıdakilerden oluan bir daire olarak :
Sir                       NÄ°COLAS BRATZA,  BaÅŸkan,
Bay                     M. PELLONPAA,
Bay                     A. PASTOR RÄ°DRUEJO,
Bayan                 E. PALM,
Bay                     R. TÜRMEN,
Bay                     M. FÄ°SCHBACH,
Bay                      J. CASADEVALL, hâkimler,
Ve
Bay                     M. O’BÖYLE, Bölüm Yazı Ä°ÅŸleri Müdürü,
2 Temmuz ve 19 Kasım 2002, 9 Aralık 2003 and 8 Haziran 2004’te istiÅŸarelerde bulunarak,
Bahsedilen son tarihte aşağıdaki kararı vermiştir.
B. Tarihçe ve evveliyat
1- Dini kıyafet ve laiklik ilkesi
27- Türkiye Cumhuriyeti Devletin laik olması ilkesi üzerine kurulmuÅŸtur. 29 Ekim 1923 ‘de Cumhuriyetin ilanından sonra, kamu ve din alanları bir dizi reformla birbirlerinden ayrılmıştır. 3 Mart 1923’te hilafetin ilgası; 10 Nisan 1928’de Ä°slam’ı devlet dini kabul eden anayasa hükmünün kaldırılması ve son olarak, 5 Åžubat 1937’de laiklik ilkesine anayasal bir statü kazandıran anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸi (bakınız 1924 Anayasasının 2.maddesi ve yukarıda 26. paragrafta yer verilen 1961 ve 1982 Anayasalarının 2.maddeleri).
28- Cumhuriyet sisteminin en önemli özelliÄŸi bireysel Hakların kadınların da yararlanmalarını saÄŸlayan kadın haklarına verilen statüdür. Süreç kadınlara ve erkeklere özellikle boÅŸanma ve miras bakımından, medeni haklardan yararlanmada eÅŸiklik saÄŸlayan Medeni Kanunun 17 Åžubat 1926’da kabulü ile baÅŸlamıştır. Müteakiben, 5 Aralık 1934 tarihli bir anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸi ile (1924 Anayasasının 10. maddesi) kadınlar erkeklerle eÅŸit siyası haklara kavuÅŸmuÅŸlardır.
29- Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu zamanında, gerek merkezi hükümet gerek dini gruplar kiÅŸilerin dini inançlarına göre giyinmelerini istemekteydi. Cumhuriyetin kıyafet sorunu ile ilgili olarak yaptığı reformlar toplumun 19. yüzyıldaki evriminden ilham almış ve öncelikle ve en fazla din ve mezhep sebebi ile ayrımcılık olmaksızın, tüm vatandaÅŸların eÅŸitliÄŸini güvence altına alan dindışı bir alan yaratmaya hedeflemiÅŸtir. Bu alandaki ilk kanun, kıyafete çaÄŸdaÅŸlık ile ilgili bir mesele olarak davranan, 28 Kasım 1925 tarihli ve 671 sayılı Åžapka Ä°ktisabı Hakkında Kanundur.
Benzer ÅŸekilde. Ä°lgili inançlar arasında fark gözetmeksizin. Dini kıyafetlerin mabet ve ayinler haricinde giyilmesi 3 Aralık 1934 tarihli ve 2596 sayılı Bazı Kisvelerin GiyilemeyeceÄŸine Dair Kanun ile yasaklanmıştır.
30- 3 Mart 1924 tarihli ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu ile, dini okullar kapatılmış ve tüm okullar Milli EÄŸitim Bakanlığına baÄŸlanmıştır. Bu kanun Anayasanın 174. maddesi ile korunan anayasal statüden yararlanmaktadır.
31- Okullar ve üniversitelerde baÅŸörtüsü takılması Türkiye’de 1980’lerde baÅŸlayan yeni bir olgudur. Sorun hakkında yoÄŸun tartışmalar yapılmakta, mesele Türk toplumunda hareketli münakaÅŸaların konusu olmaya devam etmekteydi. BaÅŸörtüsünün tarafından olanlar, takılmasını bir görev ve/veya dini kimlik ile baÄŸlantılı bir açıklama ÅŸekli olarak görmekteyken; baÅŸörtüsüne karşı olanlar, onu dini akaidi temel alan bir rejim kurulmasını isteyen ve iç huzursuzluk tehlikesi yaratan ve cumhuriyet yönetiminde kadınlar tarafından hükümetinin gelmesi tartışmaya kuvvetli siyasi vurgular kazandırmıştır. Refah Partisini. BaÅŸbakan dâhil,  liderlerinin demokratik deÄŸerlere baÄŸlılıkları hakkında gösterdikleri kararsızlık ve her dini cemaat için farklı dini kurallara göre iÅŸleyecek birden fazla hukuk sisteminin varlığını savunmaları, Türk toplumunda cumhuriyet deÄŸerlerine ve iç barışa yönelik açık bir tehdit olarak algılanmıştır. (bakınız Refah Partisi ve DiÄŸerleri baÅŸvurusu- Türkiye [GC], sayılar 41340/9S, 41342/98, 41343/98 ve 41344/98, ECHR 2003–11).
32-Bu baÄŸlamda Anayasa Mahkemesinin siyasi partilerin kapatılmasına dair verilen iki kararında ele alınan konulardan birinin siyasi amaçlarla dini simgelerin kullanılması olduÄŸu kaydedilmelidir.
(Kaynak :
http://www.yargitay.gov.tr/aihm/tcyaleylasahin.html )

2 – Avrupa Ä°nsan Hakları Mahkemesi’nin 10 Kasım 2005 t. Ve 44774/98 s.lı kararının “B. Tarihçe ve evveliyat” baÅŸlıklı bölümdeki 33 numarayla bildirilmiÅŸ bulunan bendi de aÅŸağıya alınmıştır:
LEYLA ÅžAHÄ°N – TÜRKÄ°YE DAVASI
(BaÅŸvuru no 44774/98)
LEYLA ÅžAHÄ°N – TÜRKÄ°YE DAVASI
(BaÅŸvuru no. 44774/98)
KARAR
STRAZBURG
                                                                                                          10 Kasım 2005
                              
   Bu karar nihaidir. Ancak üzerinde ÅŸekle iliÅŸkin deÄŸiÅŸiklik yapılabilir.

Leyla Åžahin – Türkiye davasında,
Avrupa Ä°nsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesi,
BaÅŸkan L. WILDHABER,
Yargıçlar C. L. ROZAKIS,
J –P. COSTA,
B. M.ZUPANCIC,
R. TÜRMEN,
F. TULKENS,
C. BÄ°RSAN,
K. JUNGWIERT,
V. BUTKEVYCH,
N. VAJIC,
M. UGREKHELIDZE,
A. MULARONÄ°,
J. BORREGO BORREGO,
E. FURA-SANDSTRÖM,
A.GYULUMYAN,
E. MYJER,
S. E. JEBENS ve
Büyük Daire Yazı Ä°ÅŸleri Müdür Yardımcısı T.L. EARLY’nin katılımı ile 18 Mayıs ve 5 Ekim 2005 tarihlerinde kapalı oturumda toplanmış ve 5 Ekim 2005 tarihinde izleyen kararı vermiÅŸtir.
                               …………………        …………………………     ………………………
B. Tarihçe ve evveliyat
1.Dini kıyafet ve laiklik ilkesi
30. Türkiye Cumhuriyeti, Devlet’in laik olması ilkesi üzerine kurulmuÅŸtur. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilanından önce ve sonra, kamu ve din alanları bir dizi devrimsel reformla birbirlerinden ayrılmıştır. 3 Mart 1924 tarihinde hilafetin kaldırılması, 10 Nisan 1928 tarihinde Ä°slam’ı devletin dini kabul eden Anayasa hükmünün kaldırılması ve son olarak, 5 Åžubat 1937 tarihinde, laiklik ilkesine anayasal bir statü kazandıran Anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸi (bkz. Yukarıda 29. paragrafta yer verilen 1924 Anayasası’nın 2.maddesi ile 1961 ve 1982 Anayasalarının 2. maddeleri)
 
31. Laiklik ilkesi, 19. yüzyıl ile Cumhuriyet’in ilanı arasındaki dönemde Osmanlı toplumunda meydana gelen olaylar sonucunda ortaya çıkmıştır. Din, grup ve cinsiyet ayrımı yapmadan eÅŸitliÄŸin tüm vatandaÅŸlara garanti edildiÄŸi modern bir toplum yaratma fikri, daha 19. yüzyılda Osmanlı’da tartışılmaya baÅŸlanmıştır. Kadın haklarında önemli ilerlemeler bu dönemde gerçekleÅŸmiÅŸtir (eÄŸitimde eÅŸit muamele, 1914’te çok eÅŸliliÄŸin yasaklanması, evlenme davalarında yargı yetkisinin 19. yüzyılda kurulan laik mahkemelere geçmesi).
32. Cumhuriyet ülküsünün tanımlayıcı özelliÄŸi, kadının kamu hayatındaki varlığı ve topluma aktif katılımı idi. Sonuç olarak, kadının dini kısıtlamalardan kurtulmasının ve toplumun modernleÅŸmesinin çıkış noktası ortak idi. Böylece boÅŸanma ve miras baÅŸta olmak üzere, medeni haklardan yararlanmada cinsiyet eÅŸitliÄŸini saÄŸlayan Medeni Kanun, 17 Åžubat 1926 tarihinde kabul edilmiÅŸtir. Buna müteakip, 5 Aralık 1934 tarihli Anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸi ile (1924 Anayasası’nın 10. maddesi) kadın8lar, erkeklerle aynı siyasi haklara sahip olmuÅŸtur.
33. Kıyafeti düzenleyen ilk kanun, kıyafeti bir çaÄŸdaÅŸlık unsuru olarak deÄŸerlendiren 28 Kasım 1925 tarihli (671 sayılı) Åžapka Kanunu’dur. Aynı ÅŸekilde, dinler ve inançlar arasında fark gözetmeksizin, dini kıyafetlerin mabet ve dini törenler haricinde giyilmesi, 3 Aralık 1934 tarihli (2596 sayılı) Bazı Kisvelerin GiyilemeyeceÄŸine Dair Kanun ile yasaklanmıştır.
34. 3 Mart 1924 tarihli (430 sayılı) Tevhidi Tedrisat Kanunu ile dini okullar kapatılmış ve tüm okullar Milli EÄŸitim Bakanlığı’na baÄŸlanmıştır. Bu kanun,  Anayasanın 174. maddesi ile anayasal statüsü korunan yasalardan biridir.
        35. Türkiye’de okullarda ve üniversitelerde Ä°slami baÅŸörtüsü takılması, 1980’lerde ortaya çıkan yeni bir olgudur. Konu hakkında yoÄŸun tartışmalar yapılmakta, mesele Türk toplumunda hararetli tartışmaların konusu olmaya devam etmektedir. BaÅŸörtüsünü savunanlar, bunun takılmasını bir görev ve/veya dini kimlik ile baÄŸlantılı bir ifade ÅŸekli olarak görmektedir. Ancak, baÅŸörtüsü (gevÅŸek baÄŸlanan geleneksel Anadolu BaÅŸörtüsü) ve türban (saçı ve boÄŸazı kapatan, sıkı baÄŸlanan düÄŸümlü baÅŸörtüsü ) arasında ayırım yapan laiklik savunucuları, Ä°slami baÅŸörtüsünü siyasi Ä°slam’ın bir sembolü olarak görmektedirler. 28 Haziran 1996 tarihinde iktidara Ä°slamcı Refah Patisi ile merkez saÄŸdaki DoÄŸru Yol Partisi’nden oluÅŸan bir koalisyon hükümetinin gelmesi tartışmaya kuvvetli siyasi vurgular kazandırmıştır. Refah Partisi’nin, dönemin BaÅŸbakanı dahil, liderlerinin demokratik deÄŸerlere baÄŸlılıkları hakkında gösterdikleri kararsızlık ve her dini cemaat için farklı dini kurallara göre iÅŸleyecek birden fazla hukuk sisteminin varlığını savunmaları, Türk toplumunda Cumhuriyet deÄŸerlerine ve iç ve barışa yönelik gerçek bir tehdit olarak algılanmıştır. (bkz. Refah ve DiÄŸerleri – Türkiye [BD], no. 41340/98, 41342/98, 41343/98 ve 41344/98, AÄ°HM 2003-II).
36. Yüksek öÄŸretim kurumlarında kıyafete iliÅŸkin ilk mevzuat, Bakanlar Kurulu tarafından 2 Haziran 1981 tarihinde kabul edilen, kamu kurum ve kuruluÅŸlarında çalışanlar ile devlet kurumları personeli ve kız öÄŸrencilerin olaÄŸan, makul ve çaÄŸdaÅŸ kıyafet giymelerini zorunlu kılan bir dizi yönetmeliktir. Bu yönetmelikler, kadın çalışanların ve öÄŸrencilerin eÄŸitim kurumlarında kapalı giyinmelerini de engellemekteydi.
37. 20 Aralık 1982 tarihinde, Yüksek ÖÄŸretim Kurulu, yüksek öÄŸretim kurumlarında baÅŸörtüsü takılması ile ilgili bir genelge çıkarmıştır. Sınıflarda Ä°slami baÅŸörtüsü takılması yasaklanmıştır. Danıştay, 13 Aralık 1984 tarihli kararında söz konusu düzenlemelerin yasal olduÄŸuna karar vererek;
“BaÅŸörtüsü takmak, masum bir uygulama olmanın ötesinde, Cumhuriyet’in temel ilkelerine ve kadın özgürlüklerine aykırı bir görüntünün sembolü haline gelmeye baÅŸlayan bir süreç içindedir.”
Sonucuna varmıştır.
(Kaynak : http://www. Yargıtay.gov.tr/aihm/leylasahin.htm )

Huzurlarınızda hep birlikte inceleyerek gördüÄŸümüz gibi, Bazı kisvelerin giyilemeyeceÄŸine iliÅŸkin  olarak 1934 yılında çıkarılan kanun sadece ruhanilerin (din adamlarının) dini giysilerini mabet ve ayin haricinde giymelerini yasaklayıp, bunun dışında diÄŸer  insanlar için bu yasak olmadığı halde ve bu husus maddede sarahaten ortadayken, gerek A.Ä°.H.M. ilgili dairesinin 29.nolu paragrafında ve gerekse Büyük Dairesinin 33.numaralı paragrafında belirtildiÄŸi gibi, verdikleri bu her iki kararda da, T.C.K. 204. maddesinde geçen suçları iÅŸledikleri açıkça ortada bulunmakta olup, gerek ülkemiz ceza kanunun 204. maddesi ve gerekse, AÄ°HM.’NÄ°N KURULU BULUNDUÄžU ÜLKENÄ°N CEZA KANUNUNDA, BU SUÇA Ä°LÄ°ÅžKÄ°N CEZAÄ° MADDESÄ° Ä°LE AYRICA A. Ä°. H. M. nin kuruluÅŸ kanunundaki ilgili hükümleri açıkça ihlal etmiÅŸ olmalarından dolayı, gerek birinci karar ve gerekse ikinci karar altında imzaları bulunan bu yargıçların tümünün, yukarıdaki cezai maddeler açısından, usulünce tahkikattan geçirilerek, kendileri hakkında bu yasa maddelerinin ihlallerinin karşılığı bulunan ceza ile tecziye edilmeleri için, gereken teÅŸebbüse geçmelerini, siz kıymetli basın mensupları aracılığınızla, Yüksek Adalet Bakanlığımıza ve Cumhuriyet BaÅŸsavcılığımıza suç duyurusunda bulunarak, cezalandırılmalarını talep ediyorum.
                                                                                                                                             
28.06.2006
Suç duyurusunda bulunan
AraÅŸtırmacı-Hukukçu
Mehmet YAMAN

Yorum

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 14-09-2011 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
112065452 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net