03-05-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow Medyadan Seçmeler arrow ÅžEYHO DUMAN Ä°LE Ä°SMAÄ°L HATÄ°P ERZEN ÃœZERÄ°NE
ŞEYHO DUMAN İLE İSMAİL HATİP ERZEN ÜZERİNE PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 27
KötüÇok iyi 
Yazar Abdullah YILDIZ-Umran dergisinden   
14-02-2006
Abdullah Yıldız  
Son yarım asırda Malatya’dan yetiÅŸen Müslüman fikir adamlarına, yazarlara, çizerlere, düÅŸünürlere, edebiyatçılara baktığımız zaman, farklı bir tarza, farklı bir duruÅŸa sahip olduklarını fark ederiz. ‘Malatyalı’ duruÅŸu, bir anlamda ‘Malatya ekolü’ diyebileceÄŸimiz bir çizgiden söz edebiliriz: Ä°slâmî algılarında net bir tevhidî çizgi, meselelere Kur’ân merkezli bir bakış, batıl ve hurafelere karşı keskin bir eleÅŸtirel duruÅŸ, hatta genel anlamda kritikçi bir gelenek, bir ekol... Bu geleneÄŸin nereden kaynaklandığını, kimlerden neÅŸ’et ettiÄŸini merak edip ilk baÅŸvurduÄŸum merci merhum Said Çekmegil aÄŸabey olmuÅŸtu, sonra Musa Çağıl aÄŸabeyle de konuÅŸmuÅŸtuk aynı mevzuda, nihayet geçtiÄŸimiz aylarda Åžeyho Duman Hoca’ya da sormuÅŸtum bu konuyu ve aldığım bütün cevaplar aynı isim üzerinde birleÅŸiyordu: 1950’lerde Malatya’da müftülük yapan ve hâlâ “Müftü Efendi” diye anılan büyük âlim rahmetli Ä°smail Hatip Erzen. Bu deÄŸerli ilim adamını en iyi tanıyanlardan biri de onun dizi dibinde yetiÅŸen ve ondan çeÅŸitli Ä°slâmî ilimleri bizzat tahsil eden Åžeyho Duman Hoca. Åžeyho Hoca’nın Ä°smail Hatip Erzen hakkında bir kitap çalışmasına baÅŸladığını da bu vesileyle öÄŸrenmiÅŸ oluyoruz.

Åžeyho Duman Hoca’ya Ä°smail Hatip Erzen’le ne zaman ve nasıl tanıştığını soruyorum önce: “Biz Müftü Efendi ile 1950’lerde tanıştık.” diyor ve devam ediyor: “Ben Kur’an kursunda okuyordum, o yıllarda. Kendisi de müftü idi ve zaman zaman Kur’an kursuna kontrole gelirdi... Daha sonra, Müftü Efendinin verdiÄŸi Arapça derslerine bizzat iltihak ettim ve onun derin ilminden istifade etme imkanı buldum...” 
Ä°smail Hatip Erzen Kimdir? 

Sohbet ilerlemeden, Müftü Efendi’nin kimliÄŸi ve geçmiÅŸi hakkında bilgiler alıyorum Åžeyho Duman’dan: Rahmetli Ä°smail Hatip Erzen Hoca, aslen Siirtli imiÅŸ, Arap’mış ve tabii olarak Arapça’yı da çok iyi derecede biliyor, konuÅŸuyormuÅŸ. DoÄŸu medreselerindeki tedrisatını bitirdikten sonra Ezher’e iltihak etmiÅŸ. Kendi ifadesine göre bütün sülalesi ilmiye geleneÄŸinden geliyormuÅŸ. Babası Siirt’te yıllarca imamlık yapmış alim bir insan.  Erzen Hoca, Diyanet’te görev alırken babasını, dedesini ve yedi göbek atasını da yazıp vermiÅŸ, ÅŸahsı ile ilgili bilgilerin arasında. Åžeyho Duman, “bu durum” diyor; “eski ilim geleneÄŸinden gelen zevâtın Ensâb ilmine ne kadar önem verdiÄŸini de gösterir, aslında.”

  Ä°smail Hatip Erzen Hoca, kendi ifadesine göre Selefî’dir. Yine kendi tespitlerine göre nesebi Abdulkadir-i Geylani’ye kadar uzanıyormuÅŸ; hatta, soyunun aynı zamanda Hz.Hüseyin’e kadar uzandığına inandığından Hüseynî olduÄŸunu söylermiÅŸ.  Bunu belgelerle de tevsîk etmiÅŸ...

  Söz nesepten açılmışken ve Müftü Efendinin ‘seyyit’liÄŸi gündeme gelmiÅŸken “seyyit olmakla iftihar eder miydi?” diye soruyorum. “Hayır” diyor Åžeyho Hoca; “Öyle nesebiyle filan övünmezdi. O soydan gelmiÅŸ olmasının kendisine kazandıracağı bir ÅŸey olmadığını da söylerdi. Aslolanın takvâ olduÄŸunu belirtir; Kur’ân’daki ‘Sizin en hayırlınız en çok ittika edeniniz/ sakınanınızdır’ âyetine dayanarak meseleleri hep o noktadan ele alırdı...”  

Ezher’de Ä°lmî Tahsil ve Hizmet Yılları 

Burada konu, Ä°smail Hatip Erzen Hoca’nın ilmî seviyesine ve ilim hayatına geliyor. Müftü Efendinin Ezher’de ilim tahsil ettiÄŸi ve hocalık yaptığı yılları merak ediyor ve bu konuda Åžeyho Duman’dan bildiklerini aktarmasını istirham ediyorum: Onun aktardığına göre; Ezher’de ilmî ve fikrî tartışmaların en yoÄŸun olduÄŸu dönemlerde tahsil hayatına baÅŸlamış Ä°smail Hatip Erzen Hoca. ReÅŸid Rıza’ların, Muhammed Abduh’ların hemen sonrasındaki, fikri çalkantıların hayli yoÄŸun olduÄŸu bir dönemde çok ciddi tecrübeler kazanmış ve çok önemli bir ilmi seviyeye ulaÅŸmış...

  Müftü Efendi, kendi ifadesine göre; Ezher Üniversitesindeki ders müfredatını bitirip ilmi kariyerini tamamladıktan sonra Ezher’de on civarındaki alimden özel dersler ve icazetnameler almış. Bu icazetnamelerin her birinin özeti, onun Diyanet’e verdiÄŸi, özel ÅŸahsiyetini bildiren dokümanlar arasında yer alıyor. Yani kimde hangi ilmi okumuÅŸ, kim ne icazet vermiÅŸ, bunların hepsi Arapça olarak mevcut. Ä°smail Hatip Erzen’in hangi ilimlerde mütehassıs olduÄŸunu sorduÄŸumda, Åžeyho Hoca ÅŸunları anlatıyor: “Hadis ilminde otorite bir alimdi ve hadis konusunda fevkalade hassasiyet sahibi idi. Kendisine hadis konusunda bir soru sorduÄŸumuz yada bir hadis götürdüÄŸümüz zaman çok açık ve net cevaplar verirdi; o hadisi, usûl ölçülerine vurur, ‘bu hadistir veya deÄŸildir’ derdi. Hadis usûlüyle ilgili gerek manzum, gerek mensur kitapların hepsini Arapça olarak ezberinden okurdu. Nahivdeki ‘Elfiye’ kitabı gibi, kaideleri manzum olarak, ÅŸiir formunda öÄŸreten bu kitaplar kolay ezberleniyor ve muhafaza ediliyor... Hadis usulü konusunda da birkaç metin ve özellikle manzum metin var, bunların ezberlenmesi de kolay oluyor tabi ki...”

  “Müftü Efendi, kendi ifadesine göre; yedi sene Ezher’de hadis hocalığı yapar ve daha sonra Türkiye’ye döner; Türkiye’ye döndüÄŸünde de müderrislik imtihanına tabi tutulur ve imtihanı kazanır. Elazığ/Harput ÅŸehrine Hamidiye Medreselerine müderris olarak tayin edilir. (Bu dönem, zannederim, Osmanlı’nın son yıllarıdır.) Orada tedrisata baÅŸlar. Sonraki yıllarda da Türkiye’nin çeÅŸitli illerinde Müftülüklere tayin edilir. Birkaç ile gönderilir; en son Konya ve Malatya’ya tayin edilir; nihayet Malatya’da 1960’larda emekliye ayrılır.”

Batıl ve Hurâfelere Aman Vermeyen

Bir Müftü Efendi 

Söz Ä°smail Hatip Erzen’in Konya’da müftülük yaptığı yıllara gelince; Müftü Efendinin o yıllardaki ilginç bir uygulamasını Said Çekmegil aÄŸabeyin aktardığını hatırlıyorum: O sıralar Konya camileri, iri iri taneli 999’lu tespihlerle doludur. Bu tespihler, zikrin hakiki manasını gölgelediÄŸi ve gerçek zikrin, ibadetin rûhuna ters olduÄŸu ve hatta bu rûhu idrake engel teÅŸkil ettiÄŸi için, bunların hepsini toplatır ve bizzat camilerdeki sobalarda yaktırır. Tabi ki, bu uygulamasından dolayı da ciddi tepkiler alır, ama bu tepkiler Hoca’nın umurunda deÄŸildir; o doÄŸru bildiÄŸini söylemeye ve doÄŸru olanı yapmaya devam eder.

  Åžeyho Duman Hoca, Müftü Efendinin Malatya’da da aynı tutumunu sürdürdüÄŸünü ifade ediyor: “Allah rahmet eylesin, Müftü Efendi, iÅŸin dış kabuÄŸuyla ilgilenmek yerine daima hakikatine ermeyi, meselelerin derûnuna nüfuz etmeyi önceler, önemserdi. Bir arkadaşımız onun dersine geliyordu, -ki hâlâ berhayâttır- Aşık Ahmet diye bir zat; ‘Hocam ben fırında çalışıyorum’ dedi. -O zamanlar fırında hamur makine ile deÄŸil, elle yapılıyor; o arkadaÅŸ da sabaha kadar beÅŸ çuval hamur yoÄŸuruyor sonra da derse geliyordu.- Dedi ki; ‘Hocam, ben müezzinlik veya imamlık görevi almak istiyorum.’ Bunun üzerine Hoca hemen dersimizi bırakıp kendisiyle ilgili bir hatırayı dillendirdi ve dedi ki; ‘Ahmet, sen hamurunu yoÄŸurmaya devam et; Din’i meslek edinerek buradan geçinmeye kalkışma.’ Ve devam etti: ‘Zira, Din’i bir meslek haline getirdiÄŸin taktirde manen hiçbir ÅŸey elde edemezsin.’ Sonra da kendi hatırasını anlattı: ‘Ben’ dedi; ‘Mısır’da iken ve Mısır’dan Türkiye’ye gelip vazife alıncaya, ilk maaşımı alıncaya kadar gözlerim açıktı.”  (Bu sözlere, ÅŸu an Malatya’da yaÅŸayan iki arkadaşım daha ÅŸahittir. Hoca, hem bunu söylüyor hem de aÄŸlıyordu. Devam etti:) “Ben ne zaman ki Din’i meslek edinerek, Din yoluyla geçinmeye baÅŸladım, o dakikadan itibaren gözlerim kapandı, basîretim kapandı.” Tabi, biz o zaman talebe-hoca münasebeti seviyesinde daha ileri giderek, ‘nasıl basiretiniz kapandı?’ diyemezdik. Anlattıramazdık. Ama bunu söylerken aÄŸlıyordu. ‘Ben kaybettim’ diyordu. ‘Mısır’da gözlerim açıktı; dönüp görev alınca gözlerim/basiretim kapandı’ diyordu: ‘Onun için sen git hamurunu yoÄŸur, sabaha kadar çalış, ancak hiç bir zaman Din’i geçim yolu edinme’...”

  Åžeyho Hoca’nın bu duygusal hatırasına; “Demek ki, ihlâsının kaybolduÄŸunu, basîretinin kapandığını düÅŸünüp buna hayıflanarak aÄŸlıyordu rahmetli” diye katılarak sohbeti sürdürüyorum. Hoca, Müftü Efendiyi anlatmaya devam ediyor: “Çok onurlu bir insandı ve hem kendi onurunu hem de Müftülük makamının onurunu asla küçük düÅŸürmezdi. Hiç bir resmi törene katılmazdı. ‘Esas bu toprakların temsilcisi benim; Ä°slami ÅŸahsiyeti ben temsil ediyorum’ der ve valinin ya da ÅŸunun bunun karşısında kendisini ezdirmez, onların ayağına gitmezdi. ‘Ben gidersem, dinî ÅŸahsiyeti onların ayağına götürürüm’ düÅŸüncesiyle hareket ederdi. ‘Gazali’de “ulemâ-i sû’” diye bir tabir vardır, yani “kötü âlimler”; onlar idarecilerin ayağına giderler.’ derdi ve kendisi gitmezdi. Vali ve diÄŸerleri de bilirlerdi Müftü Efendinin hassasiyetini ve ona resmi formaliteleri uygulamazlardı. Saygı duyarlardı Müftü Efendiye. Onun kendisine saygısının tezahürü diÄŸerlerinin üzerinde de etki yapıyordu, onlar da bu zâta saygı duyuyorlardı. Müftü Efendi, daha önce sahip olduÄŸu manevi feyzin bir kısmının kayba uÄŸradığını düÅŸünüyor olsa da, aslında tesiri ölünceye kadar üzerinde devam ediyordu...” 

Etrafına Işık Saçan Bir Ä°lim Adamı 

Åžeyho Duman Hoca’ya, Müftü Efendi’nin Malatya’da nasıl bir ders halkası oluÅŸturduÄŸunu ve ondan hangi ilimleri tahsil ettiÄŸini soruyorum. “Müftü Efendi Malatya’ya geldiÄŸinde biraz yorgun gibiydi, ama biz zorlayıp rica edince bizi geri çevirmedi, talebimizi kabul etti” diyor ve devam ediyor: “Arapça Muhtasar, Ma‘ânî gibi edebi metinleri ondan okuduk. Bize Arapça öÄŸretirken, aynı zamanda Hadis ve Tefsire ait bir takım usûl kaidelerini de anlatırdı. Bu vesileyle birçok ÅŸeyi bir arada öÄŸrenmiÅŸ olurduk. Kendisi doÄŸu medreselerinde okuduÄŸu için, oralarda okutulan pek iÅŸe yaramayan boÅŸ metinlerin varlığından da haberdardı. Mesela, oralarda belli bir ilimle alakalı bir kitap okuturlar, sonra aynı meseleleri anlatan baÅŸka bir kitap daha okuturlar. Müftü Efendi bunlara karşı idi. Bir gün bize, ‘isterseniz nahiv kitabı okuyalım’ dedi. ‘Bende var bir tane, getireyim’ dedi. Biz de Hocaefendi kim bilir nasıl bir kitap getirecek, diye bekliyoruz. Otuz altı sayfalık Fusûl-i Fikriye adlı küçücük bir kitap getirdi; tıpkı Avamil-i Cürcanî kadar.. Dedik ki, ‘Hocam bize bunlar hafif gelir; biz bunların Arapça’sını ezbere biliyoruz.’ ‘Daha ne istiyorsunuz? Zaten ilim budur.’ dedi; ‘nahiv bunun içindedir. BoÅŸ ÅŸeylerle zaman öldürmenin anlamı yok’ dedi. DoÄŸu medreselerinin geri kalış sebebinin de bu olduÄŸunu söyledi.

  Müftü Efendinin az ve öz konuÅŸtuÄŸunu, sadece önemli konularda fikir beyan ettiÄŸini ve son derece duygusal bir insan olduÄŸunu öÄŸreniyoruz Åžeyho Hoca’dan: “Mesela; Cumalardan veya namazlardan sonra, bir hafız Kur’ân okuduÄŸunda duygulanır, kalkar ve ‘cemaat, hafızın okuduÄŸu Kur’ân ayetlerini açıklayayım’ diyerek o güzel üslubuyla açıklardı.”

  Ayrıca, Ä°smail Hatip Erzen’in batıl ve hurafeler karşısındaki tavizsiz duruÅŸunun halkta rahatsızlık meydana getirdiÄŸini, ama Said Çekmegil aÄŸabey baÅŸta olmak üzere birçok duyarlı insanın onu desteklediÄŸini öÄŸreniyoruz. Zamanın Diyanet Ä°ÅŸleri Reisi merhum Ahmed Hamdi Aksekili’nin de Müftü Efendiyi çok iyi tanıdığını ve desteklediÄŸini söylüyor Åžeyho Hoca. Gerek Konya’da gerekse Malatya’da birçok ÅŸikayet sözkonusu olmasına raÄŸmen onu desteklemiÅŸ ve görevinde tutmuÅŸ. Hatta 1957 yıllarında doÄŸuda yapılan müftülük ve vaizlik imtihanlarını Malatya’da bizzat Ä°smail Hatip Erzen’in en yetkin kiÅŸi olarak yapmasını istemiÅŸ...

Ä°slâmî Hakikatler Kitabı ve

Bid’atlere Karşı Keskin Tavır 

Müftü Efendinin ilmi yetkinliÄŸine gelmiÅŸken, yazılı eserlerinin olup olmadığını soruyorum. “Üç dört tane kitabı var” diyor Åžeyho Duman: “Ä°slami Hakikatler adlı Türkçe kitabı, Karmatiler aleyhinde bir tercüme kitap vb. Ancak tercüme ile iktifa etmemiÅŸ, dipnotlar, ilaveler koymuÅŸ o kitaplara: Öyle ki, o kitaba iki kitap ilave edecek kadar dipnotlar. Ayrıca ne kadar kitap okuduÄŸunu da bu dipnotlardan öÄŸreniyoruz.”

  Ä°smail Hatip Erzen’in bid’atler karşısındaki keskin duruÅŸunu ise ÅŸöyle örneklendiriyor, Åžeyho Hoca: “Onun Malatya’da yaptığı inkılaplardan özellikle ikisi önem taşıyor. Daha önce Malatya’da sünnet ile farzlar arasında üç kez Ä°hlas suresi okunur, Fatiha’dan sonra kamet getirilirdi. Müftü Efendi bunu kaldırdı. Bir de camilerin kıble tarafına levhalar asılırdı; Allah, Muhammed, Ebubekir, Ömer, Osman, Ali. Müftü Efendi ‘bunları kaldırın’ derdi. Tabi, müezzinler, imamlar hemen kaldırırdı. Ama çok tepkiler alırdı. Mesela, Yeni Camide Hacı Abdullah Efendi -camiin bütün ihtiyacını karşılayan biriydi- gelip müezzin ve imama baskı yapar, ‘bu levhaları hemen koyacaksınız’ der,  ‘ihlası okuyacaksınız’ derdi. Müftü Efendi’nin böyle bir kaderi vardı. Tabi, bunlara çok üzülürdü. Nihayet bir gün, Yeni Camide vaazında ÅŸöyle dedi: ‘Sahib-i Åžeriatın huzurunda yarın mahkemeye geldiÄŸimizde ben Abdullah Efendi’den ÅŸikayetçi olacağım ve ona hakkımı helal etmeyeceÄŸim.’

  Åžeyho Duman Hoca, Malatya’da neÅŸ’et eden Ä°slami anlayışın net ve saÄŸlıklı oluÅŸunun temelinde Müftü Efendi’nin gayretinin büyük etkisi olduÄŸunu söylüyor ve bazı örnekler veriyor: “Biz o zaman tarikata mensuptuk ve ÅŸeyhimizle rabıta kurarak rahat ederdik. Müftü Efendi bunların Ä°slam’daki yerini bize anlattı ve biz kendi rızamızla deÄŸiÅŸtik. Malatya’da yaÅŸayan Nedim Hoca der ki: ‘Biz eskiden ne kadar rahattık; nasılsa bizden haberdar olan birileri vardı, ama Müftü efendi bu rahatımızı bozdu.’ Yani biz ilk baÅŸta biraz tereddüt ettik, ama onun gerçek ilmi maharetini, meselelere vukûfiyetini zamanla anladık. Tabi ki, hurafe ve bid’atla yoÄŸrulmuÅŸ bir toplumda bunları anlatmak çok zor...”

  Konu konuyu açıyor ve Åžeyho Hoca, Müftü Efendinin özü-sözü bir saÄŸlam bir karaktere sahip olduÄŸunu yansıtan ilginç bir hatırasını daha naklediyor: “Bir ikindi namazına gecikmiÅŸtik. Geldik, Yeni Camide namaz kılacağız. Kendisi hemen mihraba geçti. Başı açık, kolları sıyrılmış ÅŸekilde namaz kıldırmaya baÅŸladı. Biz de tabi olduk. Sonradan gelenlerle birlikte arkasında dört saf cemaat oluÅŸtu. Cemaat dört saf olunca, namazı bitirip cemaate döndüÄŸünde; bir müftünün, cübbe ve sarık oradayken sarıksız ve cübbesiz, aksesuara önem vermeden namaz kıldırmasına cemaatin ÅŸaşırdığını hemen farketti ve aynen ÅŸöyle dedi: ‘Cemaat belki beni yadırgarsınız. Ama ben evde de böyle namaz kılıyorum.’ Yani, sizin için bunu giyersem riya yapmış olurum demek istedi. Zaten takke/sarık hakkında böyle düÅŸünüyordu: Bir gün fıkıh dersi okurken, takkesiz namaz kılmanın mekruh olup olmadığını sorduk. ‘Bunu mekruh sayan alimlerin senedi yoktur; bir delile dayandıramazlar.’ dedi.”

  Gerçekten de, bir insanın bir ÅŸehre geliÅŸiyle orada köklü bir deÄŸiÅŸim meydana gelmiÅŸse, o ÅŸahsiyetin fikri, zikri, duruÅŸu, üslûbu, ilmi birikimi ve bütün yönleriyle incelenmesi gerekir. DüÅŸünün bir Müftü Efendi Malatya’ya geliyor ve o ÅŸehrin Ä°slami anlayışını, rengini deÄŸiÅŸtiriyor; hurafelere, bid’atlere karşı net tavır alıyor -hem de yanlış anlaşılmak pahasına, tepki almak pahasına-, ama bugüne kadar devam eden bereketli ve kalıcı tesirler bırakıyor. Keza, Müftü Efendi’ye sahip çıkan ve ondan etkilenen, istifade eden bir Said Çekmegil aÄŸabey çıkıyor; Malatya’daki bir terzi dükkanından tüm Türkiye’ye yayılan bir fikir hâlesi oluÅŸturabiliyor. Tam da burada, Adana Ä°mam Hatip Okulunda okuduÄŸumuz yıllarda ilk aldığım üç-beÅŸ kitap arasında Said Çekmegil aÄŸabeyin kitaplarının da olduÄŸunu minnetle hatırlatmalıyım. Ä°ÅŸte, Ä°smail Hatip Erzen Hoca, Malatya’da böyle sahih bir gelenek inÅŸa etti, çeÅŸitli tepkilere ve anlayışsızlıklara raÄŸmen.   

Müftü Efendiden Ä°ki Mesaj:

Kur’ân’ı Unutmamak ve TebliÄŸi Ä°hmal Etmemek 

Ä°smail Hatip Erzen Hocanın mücevvid olduÄŸunu yani Tecvid ilminde de alim olduÄŸunu öÄŸreniyoruz Åžeyho Duman Hocadan: “Bütün kıraatleri bilirdi” diyor ve ekliyor: “Hiç unutmam, Müftü Efendi emekli olunca Elazığ’a gitmiÅŸti. Ben de bir gün ziyarete gittim. Bu arada kitapçıları gezdim; Åžatıbî Tecvidi’nin ÅŸerhi var, fakat manzum; aynen Cezerî’nin Tecvidi gibi o da ÅŸiirsel. Kitabı aldım ve Müftü  Efendiye gösterdim. Aldı eline, dedi ki; ‘ÅŸu ÅŸerhi deÄŸil de metni okuyacağım, beni dinle’. Ve o manzum metni ezbere okudu. Ä°nanın, seksen yaşında idi ve hâlâ unutmamıştı... Elazığ’da Ahmet Efendi diye bir Kur’ân hocası vardı. Müftü Efendi Elazığ’a yerleÅŸince, ona uÄŸruyor ve ‘her gün geleyim de beni bir cüz dinle’ diyor. (Müftü Efendinin bir özelliÄŸi de, ayda bir defa namazda Kur’ân’ı hatmetmesiydi. Yalnız da kılsa muhakkak bir sayfayı bitirirdi. Okurken yanında bulunacaktınız; kendisi iÅŸitecek kadar sesi çıkardı ama siz de duyabilirdiniz. YavaÅŸ yavaÅŸ okurdu.) Her gün okumaya devam ediyor. Bir gün bir cüzde iki yanlış yapıyor. Ahmet Efendi dedi ki; ‘Baktım, Müftü Efendi aÄŸlamaya baÅŸladı. Ben ÅŸaşırdım, dedim ki; ‘Hocam ne oldu?’ Cevabı ÅŸu oldu: ‘Yarın Rabbim bana, “Sana ayetlerimiz geldi ve sen onları unuttun. Bugün de sen unutulacaksın!” derse ben ne derim?’ Ahmet Efendi teselli sadedinde, ‘Hocam, bu ayetten anladığım kadarıyla, asıl olan manasını unutmayıp onunla amel etmek; siz lafzını unutmuÅŸsunuz ama manasıyla hâlâ amel ediyorsunuz’ deyince Müftü Efendi, ‘Hayır! Ä°kisi de düÅŸünülebilir’ diyor ve lafzın da unutulmaması gerektiÄŸini, dolayısıyla lafzına da önem verilmesi gerektiÄŸini söylüyor.” 

  Son olarak önemli ve mesaj yüklü bir hatıra daha naklediyor Åžeyho Duman Hoca: “Malatya’da Ä°smetpaÅŸa kazamız var, YeÅŸilyurt oldu ÅŸimdi. Orada nâmı, ÅŸânı büyük olan Karslı Hoca var; alimliÄŸinden, evliyalığından bahseder herkes. Müftü Efendi, bir gün bize dedi ki, ‘gelin onu ziyarete gidelim’. ‘Olur’ dedik ve bir fayton tutup Karslı Hocayı ziyarete gittik. Evi, üç-dört basamakla aÅŸağı inilen bir yer. Oturup hal-ahvalden sonra Müftü Efendi sordu: ‘Ne iÅŸ yaparsın?’ O da ‘Efendim, dokuma tezgahım var, arkadaÅŸlar bana ip getirirler, burada dokurum, arkadaÅŸlar da çarşıda satarlar; onunla geçinirim. Evli de deÄŸilim. Böyle hayatımı sürdürüyorum.’ dedi.  Müftü Efendi, ‘Senin ilmin var mı?’ dedi. O da, ‘Ä°zhara kadar okudum’ dedi; yani orta seviyede bir Arapça. BaÅŸka bilgiler de verdi ve bir de dedi ki: ‘Haftada bir defa Cuma için dışarı çıkarım.’ Müftü Efendi bunun üzerine: ‘Bununla yarın huzur-u ilahide hesap verebileceÄŸini mi sanıyorsun? Yarın Allah sorsa; “Bu ümmetin halinin periÅŸanlığını görüyorsun ve haftada bir gün Cuma için çıkıyorsun; üstelik ilmin de var! Allah’ın kelamını anlatabilecek seviyedesin ve anlatmıyorsun!” dese, sen ne cevap vereceksin? Gel, ben sana vaizlik ruhsatı vereyim, çık kürsüye ve Allah’ın emirlerini dosdoÄŸru söyle. Ä°ndiÄŸinde kafanı kırsınlar. Böylece Allah’ın huzuruna, Sahib-i Åžeriatın huzuruna gittiÄŸinde bunu bir berat olarak ibraz edersin’ dedi. Allah rahmet eylesin ölçüleri hep böyle netti...”

  Evet, ölçü buydu, önemli olan buydu; gerçekleri, hakikatleri -tıpkı Nuh, Hûd, Salih, Lût, Åžuayb aleyhimüsselam ve diÄŸer peygamberlerin yaptığı gibi- çekinmeden, bıkmadan, usanmadan dosdoÄŸru anlatmak ve Hesap gününde bu yaptıklarımızı ve karşılaÅŸtığımız tepkileri, zorlukları, sıkıntıları, bir berat olarak Rabbimize sunmak... Ä°nanıyoruz ki, merhum Ä°smail Hatip Erzen hocanın yaptığı gibi, bildiÄŸimiz doÄŸrular istikametinde kararlı ve ısrarlı bir cehd ortaya koyarsak, Allah er veya geç bu çalışmalarımızın semeresini verecektir.
'UMRAN DERGÄ°SÄ°'NDEN ALINTILANMIÅžTIR

Yorum

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 15-04-2008 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111991071 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net