18-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow GeçmiÅŸten arrow GeçmiÅŸten arrow (Bir HÄ°KAYE): LÄ°MON AÄžACIM (X)
(Bir HİKAYE): LİMON AĞACIM (X) PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 6
KötüÇok iyi 
Yazar Metin ÖNAL MengüşoÄŸlu   
08-05-2010

“LÄ°MON  AÄžACIM” (*)

         -Bilge Terzi Çekmegil’in anısına-                                

                                                Metin ÖNAL MengüÅŸoÄŸlu

Geceleyin saat 01 civarlarıydı. Kızıltoprak’ta birbirlerinden ayrıldılar. O gün bütün gün BaÄŸdat Caddesi’nde dolanıp durmuÅŸlardı. Cadde Bostan, Bostancı ve Suadiye’de arşınladıkları ara sokaklarda sıra sıra ıhlamur aÄŸaçlarından müthiÅŸ rayihalar geliyordu. Bu erken baharın neÅŸesi, güneÅŸin kızgınlığı arttıkça biraz daha yoÄŸunlaşıyordu. Kimi sokaklardaki çınar aÄŸaçları ise bu civarların vaktiyle ne emsalsiz bostanlar olduÄŸuna dair iÅŸmarlarda bulunuyordu. Bahçe içerisindeki ikiÅŸer üçer katlı evleri ne de seviyorlardı. Her birisinin bakımlı bahçesinde süslü çam aÄŸaçları, manolyalar, Japon elmaları…Bahçe
duvarlarının diplerinde rengârenk sarmaşıklar yükseliyor, kimi evlerin bütün duvarlarını süsleyen çiçeksiz sarmaşıklar da cabası. Güller, hercai menekÅŸeler, gecesefalarının haddi hesabı yoktu. Sokaklara bahçelerden dökülen usare ve tozları koklayarak, yutarak, sindirerek, sinelerinde muhteÅŸem bir inÅŸirahla gezip tozdular.

            Yorgunluk nedir bilmiyorlardı. Kanuni Sultan Süleyman’ın orduları BaÄŸdat seferini bu istikametten yaptı diye bu cadde BaÄŸdat Caddesi imiÅŸ. Bizimkilerin seferi tersine idi. Otobüs ile Cadde Bostan’a kadar gelmiÅŸ buradan geriye, Kadıköyü’ne doÄŸru yürüyorlardı. Suadiye, Bostancı, Erenköy, Göztepe, Feneryolu derken oradan Kalamış’a sapmışlardı. Kalamış’taki yazlık sinema bu akÅŸam ilk kez perdelerini açıyordu. Bakımı yapılmış, duvarları boyanmış, ampulleri yenilenmiÅŸ ve gündüzden aydınlatılmıştı.

              Tereddütsüz karar verdiler sinemaya gideceklerdi. Leylekler Uçarken bir Rus filmi.

              Filmde masum mu masum, güzel mi güzel bir Beyaz Rus kızı vardı. Hicranı oynuyordu. Adı Ludmilla mı Neretva mı her neyse. Ä°kisi de neredeyse Ludmilla gel beni komünist et diyecek kadar baÄŸlanıyorlar kıza. Kızın komünist filan olduÄŸu yok elbette. Ona olan ilgilerinin dozunu hafif bir ironi ile kapatmasalar, birbirlerine karşı ayıp olacak. Ne yani filmlerde bile gördükleri kızlara âşık mı olacaklar? Daha neler. Bu ne şıp sevdiliktir? Üstelik yedeklerinde Yılmaz Güney’in eski karısı Nebahat Çehre ile Lütfü Akad’ın Irmak filminden Aysun Güven varken.

              Muhtaç Kızıltoprak’tan Ziverbey’e, oradan SöÄŸütlü ÇeÅŸme ve nihayet Acıbadem’e kadar yürüyecek.

              Aciz Moda’da Dr. Åžakir PaÅŸa Sokağı’ndaki evine geldi.

              Ev birkaç günden beri bomboÅŸtur. ArkadaÅŸları memlekete gitmiÅŸler. Kendisi de Muhtaç’la birlikte kalıyordu. Gece sabahlara kadar yataklarında gevezelik ettiler. Elbette ev sahibi aÄŸabeylerini çileden çıkardılar. Muhtaç’ın aÄŸabeyi bunları kibarca evden kovdu. Adamcağız sabahleyin erkenden kalkacak. Namazdan hemen sonra yola dizilecek. Ä°ÅŸine gidecek.  Üç beÅŸ kuruÅŸ getirecek de ana babası ve bizimkiler yiyecekler. Bu arada bizimkiler ne yapacak? Sabah namazından bir saat önce uykuya ve yorgunluÄŸa maÄŸlup düÅŸecekler. ÖÄŸlen namazına bir saat kala uyanıp sabah namazını eda edecekler. Muhtaç’ın anasının hazırladığı kahvaltıdan sonra haydi ver elini Ä°stanbul. Artık Cihangir mi olur Koca Mustafa PaÅŸa mı? Süleymaniye mi Edirnekapı mı? Belki de Beykoz, Vaniköy, PaÅŸabahçe. Beykoz cevizi, Kanlıca yoÄŸurdu, Çengelköy salatalığı, Üsküdar simidi.

              Evin kapısı gıcırdayarak açıldı. Apartmanın bodrum katındaki bu daireye girdiÄŸiniz vakit, üç etrafının bahçe ile çevrili olduÄŸunu görüyordunuz. Apartmana girince önce karanlıktan ürküyorsunuz. Ama daireye adım atar atmaz içinizi ani bir ferahlık kaplıyor. Çok bakımlı olamasa da bahçede çınar, servi, manolya, ıhlamur, çam her aÄŸaçtan var. bahçeyi sadece kendileri kullanabiliyorlar. Ä°ki odalarının kapısı balkona açılır gibi bahçeye açılıyor.

              Åžimdi yatsı ibadetini yerine getirecek. Sonra?

              Sonra Necip Fazıl’ın Canım Ä°stanbul ÅŸiirini ezberleyecek. Yeni yayınlanmış.

              Lavabo bir hayli kirli idi. Nereden türemiÅŸse lavabonun civarında çıplak gözle görülebileceklerin en ufak boyutunda canlılar uçuÅŸuyordu. Bunlara mahlûk demeye dili varmıyordu. Sinek, sivrisinek cinsindendiler belki ama öyle küçüktüler ki renklerini seçmek imkânsızdı. Renksiz gibiydiler. Siyah, yeÅŸil, mavi, kırmızı, mor deÄŸiller. Beyaz da sayılmazlar. Çünkü beyaz lavabonun zemininde seçilmelerine hiç imkân bulamazdınız o zaman. Kirli beyaz diye sıfatlandırsak, ona pek uymuyorlardı. Öyle küçük ve öyle uzuvsuzlar ki ÅŸeffaf gibiler. Nerelerinden, hangi istikametten bakarsanız bakınız ancak geri plandaki fayans zeminden ötürü varlıkları gözünüze çarpıyor. Hayır, toplu iÄŸne başının boÅŸlukta ÅŸöyle veya böyle bir hacmi vardır. Bunlar belki toplu iÄŸnenin ucu ile izah edilebilirler.

              UçuÅŸan böcekler, sinekler, mahlûklar, canlılar. Belirgin hiç ama hiçbir uzuvları yok iken ne ile uçuyorlar, hangi kanatlarla? Nereleriyle yürüyorlar? Bu lavabonun çevresinde ne ile besleniyorlar? Neleri ile nerelerine besin çekiyorlar? Çıldırtır insanı bu fıtrat.

              Ama o da ne? Lavabonun kıvrık kenarından bir ince bacak gözüktü. Aciz’in varlığını hissederek telaÅŸlandı. Bir örümcek. Aciz’le birbirlerini fark ediyorlar. Örümcek ossaat lavabonun üstünden boÅŸluktaki görünmez ipine tırmanarak yükseliyor. Ä°stese tutup öldürebilir onu. Yapmıyor. Hayvan banyonun tavanına kadar yükselip orada kayboluyor.

              Işığı yansıtan lavabonun beyaz ve göz alıcı zemini üzerinde biraz daha dikkatini yoÄŸunlaÅŸtırınca, incecik ve ÅŸeffaf ipliklerden örülü örümcek ağını fark ediyor. Demek kurnaz örümcek bu uçuÅŸan mahlûklara fırsattan istifade ağı ile tuzak kurmuÅŸ.

              Ä°yi de ÅŸimdi bir ÅŸey daha kurcalıyor kalbini, kafasını. Yahu serçe parmağının ucu kadar da olsa, nohut büyüklüÄŸündeki gövdesiyle bu örümcek, ÅŸu uçuÅŸan minnacık mahlûkları yiyerek nasıl beslenir? Onların neresini yer?  Yenecek, aÄŸza gelecek, diÅŸe dokunacak neleri var ki? Aklı kamaşıyor. Hala musluÄŸu açabilmiÅŸ deÄŸil. Allahım bu nasıl bir dengedir? Başı avuçlarının arasında, bir elini kalbinin üzerine bastırıyor. Bekliyor birkaç dakika. Sonra içinin dinamik sesini dinliyor. Ve musluÄŸu açıyor.

              “Tısss” sular kesiktir.
              Canım Ä°stanbul.

              Mehmet Sait Çekmegil o gün Ä°stanbul’a gelecek. Sultanhamam, YeÅŸildirek yörelerinden kumaÅŸ alacak terzi dükkânı için. BuluÅŸacaklar. Üstad Ä°stanbul’da Ä°ktisat Anlayışımız adlı eseri için matbaa da arayacak. Birlikte dolaÅŸacaklar. Aciz her seferinde Üstad’ın mahalli matbaalarda basılan eserlerindeki tashih hataları ile kötü baskıdan ötürü ille de Ä°stanbul matbaalarını önermiÅŸti. Ä°ÅŸte bu sefer bu gerçekleÅŸecektir.

              En önemlisi arkadaşı Muhtaç ile Üstadı tanıştıracaktır.

              Aciz biraz gecikme ile Sultanhamam’a varır. YeÅŸildirek’te dolanır. Nihayet Gürün Han’daki Malatyalı bir esnafın yanında bulur Çekmegil’i . Yanında eski bir kalfası vardır. Adı Hakkı. Åžimdi Ä°stanbul’un sosyete terzisi olmuÅŸtur. Artistlerin terzisi. Ä°ÅŸ adamları, doktorlar, avukatlar, politikacılar hep onun müÅŸterisi imiÅŸ. Ä°stanbul’un en pahalı terzisi.

              Ä°kisi çıkıyorlar Çekmegil ve Muhtaç. CaÄŸaloÄŸlu YokuÅŸunu tırmanırken Üstad sürekli durumdan vazife çıkartıcı öÄŸütler yüklü sohbetler yapmaktadır. Ä°lk terzi dükkânını açtığında Ä°stanbul’a kumaÅŸ almaya geldiÄŸini hatırlıyor. O yıllarda Said Nursi’nin Sirkeci’de bir otelde yattığını iÅŸitmiÅŸtir, bir hayli hasta olduÄŸunu da. Nur risaleleri okuyan bir kumaÅŸçıdan otelin adresini istiyor. Hasta Üstad’ın kimseyi kabul etmediÄŸini söylüyorlar. Ama yine de merakını gidermek onunla tanışmak arzusu ağır basıyor. Otele vardığında Said Nursi’nin hizmetini görenler, kimseyi görüÅŸtürmediklerini söyleyerek Çekmegil’i çevirmek istiyorlar o ise ısrarlıdır. Cebinden yeni basılmış ÅŸiir kitabını çıkartıp uzatıyor: “Gizli Bir Ses Dedi Ki. Bunu Üstada verin ve yazarının görüÅŸmek isteÄŸini lütfen ona iletin” diyor. Åžakirtler söz dinliyor. Üstad, Çekmegil’i kabul ediyor. Onu ve gayretlerini izlediÄŸini söylüyor. Dualarla uÄŸurluyor.

              Nasıl da mutludur bunları anlatan Çekmegil. Ahmet Sait Matbaası ve Fatih Matbaası’ndan fiyat alıyorlar.

              YokuÅŸtaki son durak Vilayet Han’daki Sebil Yayınları’dır. Yayınevi, Abdurrahim Zapsu’nun bir eserinin yeni baskısını yapmıştır. Eserde Çekmegil için ayrılmış övücü bir bölüm vardır. Ancak yeni baskıdan bu bölüm çıkartılmıştır. Çekmegil gelmeden önce Abdurrahim Zapsu’nun varisi olan Pertev Zapsu’ya bu tasarrufu kimin yaptığını sormuÅŸ ve Pertev beyin bu iÅŸten haberi olmadığını anlamıştır.

              Yayınevindeki hoÅŸ beÅŸten sonra Çekmegil bu tasarrufun sebebini sorar. Kadir bey haberi yokmuÅŸ gibi davranır. Yayın iÅŸleriyle baÅŸka arkadaşın ilgilendiÄŸini söyler. Ve onu çağırır. O da bu tasarrufu bizzat Kadir beyin emrettiÄŸini aÄŸzından kaçırır. Olay bir cürmü meÅŸhut olarak yayın tarihine geçer böylece.

              Muhtaç, Sait Çekmegil ile tanışıyor. Ä°lk izlenim çok etkileyicidir. Åžaşırtıcıdır. Hayatın istikametini deÄŸiÅŸtirici bir söylem yüklüdür.

              Marmara Lokali’nde çay içiyorlar. Ücreti Üstad ödüyor. Hayli pahalı bulmuÅŸtur. Bizimkilere kızar. Bu pahalı yerlerde kısıtlı bütçelerinizle nasıl oturuyorsunuz?

              Yol boyunca, yollar boyunca veya bir yere iskân ettiklerinde sürekli soruyor, sorguluyor, sarsıyor. Muhtaç’ın bu süratten başı dönüyor. Aciz alışkındır. Sanki karlar içerisinde kaybolmaktan son anda kurtarılmış ve cesedi donmak üzere olan bir kimseyi uyarmak için çabalayan hemÅŸire rolünü üstlenmiÅŸtir. DüÅŸündürüyor, düÅŸündürürken öÄŸretiyor. ÖÄŸretirken bilfiil yaÅŸatıyor. YaÅŸatırken öÄŸretiyor ve düÅŸündürüyor. Hiçbir nefesi boÅŸuna almayacaksınız onun yanında. Herhangi bir hülyaya dalmaya fırsat bulamayacaksınız. Olan bitenin o kadar içinde, onlarla o kadar hemhal yaÅŸamaktadır ki, bu dikkat, bu özen, bu titizlik geçen zamanın en kısa anını bile dolu dolu yaÅŸamayı saÄŸlıyor. YaÅŸanan mekânların her santimetre karesine dair bir hatıra yüklüyor hafızaya. Temasa geçtiÄŸi, münasebet veya muamelede bulunduÄŸu insanlara dair ise her tavır ve her imaya ait bir röntgen filmi çekiyor. Tanıdığı/ tanıştığı insanların üzerine, taşıyamayacakları bir yük bir ağırlık gibi çöküyor. Ä°nsanlar bundan çok korkuyorlar. Ama geçen zaman içerisinde o yükü rahatlıkla taşıyabildiklerini anlayınca bu kez tembellikleri ortaya çıkıyor. Kimi kaçış yolları arıyor kimisi utanıyor. Yalnız ÅŸurası bir gerçek ki kimse Allah’ın kendisine bahÅŸettiÄŸi hakiki gücünü kullanmıyor. Ya farkında deÄŸil yahut kötü arzularının iÅŸine böylesi geliyor.

              Muhtaç Çekmegil’in parayı çok sevdiÄŸini sanıyor. Yol boyunca pahalı çaydan bahsettiÄŸi için. Aciz buna üzülüyor, kırılıyor. Ona bir anısını anlatarak ikna etmeye çabalıyor.

              “Babamın memur olduÄŸunu biliyorsun. Nüfusumuz kalabalık, bütçemiz sınırlıydı. Yine de üstümüze başımıza çok dikkat ederdi ailemiz. Åžehrin en iyi terzisinden giyinirdik. Yani Çekmegil Terzihanesi’nden. Ben, ailem içerisinde Çekmegil ile en yakın olan kiÅŸiydim. Malatya Fikir Kulübü’nün müdavimiydim. Bir bakıma Çekmegil gibi birisinin arkadaşıyım. Günün birinde pantolon ihtiyacım oldu. Ona diktirmek için uÄŸradım. Ne zaman ödeyeceÄŸimi sordu söyledim. SöylediÄŸim tarihten on gün sonraya senet yaptık, imzaladım. Pantolon dikildi. Ben Fikir Kulübüne gelip gidiyorum Fikir Kulübü Çekmegil’in terzihanesidir. Senedin tarihi geçmiÅŸ haberim yok. Ayrıca haberim olsa da cepte onu ödeyecek para ne gezer. Sigara ve kitaba para yetiÅŸmiyor ki bir de pantolona ödeyeyim. Arkadaşız ya, belki de parayı istemez sanıyorum. Çünkü ben henüz lise öÄŸrencisiyim. Lakin Çekmegil parayı istedi. Senedi çıkardı gösterdi. Tarihi geçmiÅŸti. Utandırdı beni. Hemen babamın kasası olan anneme gittim. Parayı aldım. Senedi ödedim, elinden alıp yırttım. DoÄŸrusu biraz soÄŸumuÅŸtum. Hem suçlu hem de güçlüyüm. Günler sonra beni sokakta gördü. Zorla dükkânına götürdü. Hiçbir ÅŸey olmamış gibi konuÅŸtu benimle, çay ısmarladı. Ä°zin isteyip kalkınca elime bir zarf tutuÅŸturdu. Ve dedi ki: ‘Ben zaman zaman talebelere kitap almaları için destek çıkıyorum, bu parayla kitap alırsın, sen çok okuyan bir gençsin.’ Almak istemedim. Çok ısrar etti. Çıktım utanıyordum. Zarfı bütün gün açamadım. Gece eve dönüp odama çekilince açtığım zarftan, benim pantolon için ödediÄŸim miktarda para çıktı. Hatta bu para bizzat benim kendisine ödediÄŸim paraydı. Onu aldığı gün bir zarfa koymuÅŸ, belli ki bir müddet sonra bana geri vermeyi düÅŸünmüÅŸ. Böylece ben hem senedimi ödemeyi öÄŸreneceÄŸim hem de âlicenaplığı.”

              Muhtaç’ın gözleri parlıyordu sevgi ve memnuniyetten. Aciz coÅŸmuÅŸtu artık. Said aÄŸabeyin Limon AÄŸacım ÅŸiirini ezberden okudu:

              “ Kış mı uzun sürdü,
              Sabrımız mı tükendi nedir?
              Yüreklerimiz hala üÅŸümektedir,
              Hala korkuyoruz soÄŸuk almaktan…
              Öyle bir mevsim geçtik ki,
              Nasıl da kurtulduk kurumaktan


              Davamız sanki limon aÄŸacı;
              Odalarımızda sakladık onu,
              Mevsim mevsim koruduk donmaktan

              Sabret, yaz gelsin de limon aÄŸacım!
              Çıkarayım seni gün ışığına
              Dalların açılsın rahmete,
              Kurtulmalıyız odalardan…”

(*) Bu hikâye yazarın Metamorfoz Yayıncılık Okur kitaplığı serisinden Mayıs 2010da çıkan Ä°stanbul Hikâyeleri adlı eserinden alıntılanmıştır. kriter

Yorum
MuhteÅŸem
Yazar hakperest açık 2010-05-09 17:16:14
TeÅŸekkürler Metin Bey... 
Åžiiriniz de nesriniz de çok güzel. 
Said AÄŸabeyimizin vefalı dostu, kardeÅŸi. 
Selam sana.  
Rahmet gerçek yigit Said Ağabeyimize.

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 30-07-2014 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111242748 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net