20-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow M. Said Çekmegil arrow Ä°NSAN ÅžAHSÄ°YETÄ°NÄ°N TEKÂMÃœLÃœ
İNSAN ŞAHSİYETİNİN TEKÂMÜLÜ PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 4
KötüÇok iyi 
Yazar M. Said ÇEKMEGÄ°L   
07-01-2010
Ä°NSAN ÅžAHSÄ°YETÄ°NÄ°N TEKÂMÜLÜ


                                             M. Said ÇEKMEGÄ°L

Vicdan, ruh, akıl, duygu… Ne dersek diyelim; karşımızda bütün unsurlarıyla beraber, hiçbir yaratılmışa benzemeyen, tercihleriyle deÄŸerlendirilen ayrı bir yaratık, insan vardır. Ve asıl mesele (problem) de aslında bu insanın ÅŸahsiyetini koruması, geliÅŸtirmesi (tekâmülü), “iki günü birbirine uymaması” her gün biraz daha olgunlaÅŸması söz konusudur.[1]


Dış müdahaleler, iblisane vesveseler bir yana, bütün yaratılmışlarda olduÄŸu gibi âdemoÄŸlunun da “Her biri kendi asli tabiatına göre hareket eder.” Onların bünyesinde iyiye de kötüye de yönelmeye müsait nitelikler vardır. Siz onları “madenler gibi bulursunuz.” Cahiliye dönemlerinde “hayırlı olan” kalitelileri, gerçek yolu “anladıkları (fıkhettikleri) zaman” doÄŸruyu arayıp hakkı teslim ettikleri devirlerinde “de hayırlıdırlar.” Fakat kalite zaafına uÄŸramışlarsa, doÄŸrular arasında da olsalar ÅŸer olurlar.

Bu oluÅŸlar bir determinizm (muayyeniyet=gereklilik) deÄŸil, Sünnetullah’ın yaratılmışlar tarafından hiçbir zaman deÄŸiÅŸtirilemeyecek izzetini ifade eder; doÄŸru düÅŸünmesini bilenleri malayanilerden (boÅŸ iÅŸlerden) korumak içindir.
 
Yaratıcı, yaratıklarının karakterlerine koyduÄŸu kanunları kendisi dilerse kaldırabilir (nesheder) se de, yaratılmışların onları kaldırmaya deÄŸil, deÄŸiÅŸtirmeye bile asla gücü yetmeyeceÄŸini anlıyoruz. Bunu idrak eden arayıcı kiÅŸi, onlara karşı çıkmayı DonkiÅŸot’vari – denemekle ömür tüketmeÄŸe razı olmaz. Aksine, meselelerini Sünnetullah’ın ışığı altında çözmeye çalışarak ilerler.

“Ä°nsan kelimesinin aslı üns” ins lafzının beÅŸere, içtimai (sosyal) bir varlık olduÄŸunu anlatmak için verilmiÅŸ bulunduÄŸunu görüyoruz. Ä°ns’in; ünsiyetin, yani kendi aralarında bir nizam (düzen) içerisinde, birbirlerinin “velileri” olarak dostça beraber yaÅŸamanın manasını taşıyan insan kelimesi, ünsiyetin zıddı olan “vahÅŸet”le daha iyi tanınır ki bu “vahÅŸi tabiri” âdemoÄŸlunun insaniyetten ayrılmışlığını ifade eder.

Bedevi’liÄŸe vahÅŸet denilebildiÄŸi kadar, medeniliÄŸe de insaniyet diyebiliriz. Bir ülkede (medine= ÅŸehir) nizam içerisinde toplu olarak, sistemiyle) beraber yaÅŸamaya çalışan insan- herhangi bir sebeple- daÄŸda yalnız da kalsa medenidir de; kanun, nizam tanımayan keyfiliklerle kendisini daÄŸ başında sanarak, anarÅŸiye kapılmış sıkıntılı bir psikolojiyle yaÅŸamaya özenen âdemoÄŸlu, Medine’de (ÅŸehirde) de olsa vahÅŸidir. Kitab-ı Kerim’in ifadesiyle medeniler “said” dir (mesuttur). VahÅŸiler ise “ÅŸaki”dir; zahmettedir. Batılıların batıl felsefeleri her ne kadar bu soruya cevap bulamamış olsalar da, gerçekler deÄŸiÅŸmiyor. [2]

Medeniyeti, maddi ihtiyaçları kolay karşılamaktan; konfordan ibaret sanan, geçici rahatlıklara aldanan zihniyetin yoÄŸurduÄŸu reçetelerde derman arayanların dünyası iÅŸte gözler önünde: Doymayan göz ve tatmin edilmeyen ihtirasların sivrilttiÄŸi baÅŸ döndüren “gökdelen”lerde iÅŸlenen cinayetler, cinnetler, intiharlar ve hepsinden daha acısı; ayaklar altına alınan insanlık haysiyetleri… Bütün bunlar görülen zahmetlerin ancak birer belirtileridir. Öz kardeÅŸler arasında bile ÅŸahsiyeti paralayan fırkaların çoÄŸalıp yayılışı beÅŸeriyeti beraberliÄŸe mi, ayrılığa mı sürüklüyor? Materyalist dünya yönetiminin getirdiÄŸi iÅŸte bu… Medeniyetleri de merhum Mehmet Akif ®’ın deyiÅŸiyle: “… Tek diÅŸi kalmış canavar.”

Bedevi cinnilerin vahÅŸeti eline düÅŸen konfor, medeni ins’in, yani insaniyetin eline geçinceye kadar beÅŸeriyet elbette zahmet çekecek… Oysa görünen görünmeyen; “cinn ve ins”; bedevi veya medeni hepsi de ÅŸahsiyetlerini takınarak yüce bir gayenin gerçekleÅŸmesine çalışmak için yaratılmışlardır.

Yol seçmek talebinde serbest kılınan insanoÄŸlu hiçbir canlıya benzemiyor. O, “iÅŸitici, görücü” olarak yaratılmıştır. Ve “ona yolu göster”ilmiÅŸtir. Çocukluktan kurtulan her insana sunulan bu büyük ikrama ister teÅŸekkür edebilsin, isterse küfredebilsin. Her adama talip olma hürriyetinin verilmiÅŸ olduÄŸu görülür. Bu hürriyet korunsun diye ona herhangi bir inanışa zorlanamaz bir karakter de verilmiÅŸ olduÄŸunu tebliÄŸlerden anlıyoruz. Ve bu karakter mezara kadar insanoÄŸluyla beraber bulunur. Onun buluÄŸ çağına girince mes’uliyetler yükleniÅŸi, yine fıtratı icabı (gereÄŸi) kendi seçtiÄŸi yolun getirdiÄŸi otomatikman mükellefiyetidir. Bu yükümlülükler hiçbir yaratılışın zorlamasıyla deÄŸil, yaratanın sünnetiyle tabii vazifeler olmuÅŸlardır.

O halde, insan ÅŸahsiyetinin (kiÅŸiliÄŸinin) tekâmülü (olgunlaÅŸması), vahÅŸete düÅŸülmeden korunması nasıl olacaktır? ÂdemoÄŸlu zorlanamayacağına göre nasıl bir sistemle insanlığını, yani beÅŸeriyetinin sosyal yanını nasıl geliÅŸtirecektir…?

Tarihi gözden geçirecek olursak, bu yüce kiÅŸiliÄŸin yolunu bulmaya beÅŸer gücünün yetmemiÅŸ olduÄŸunu görürüz. Feylezofların birbirlerini tekzip etmekten ve insanoÄŸlunun mutlak hakka dayanan adil bir nizamı kendi başına bulamayacağını, ispat etmekten öte bir iÅŸ görmedikleri meydanda. Onun için yaratıcı “Fatır-ı Azam”, müstesna olarak yarattığı insanlara rahmeten kendi aralarından seçtiÄŸi elçileriyle yegâne kurtarıcı nizamı tebliÄŸ etmiÅŸ olduÄŸu bir vakıa (gerçekleÅŸmiÅŸ) olarak meydanda beÅŸeriyeti zorlamadan, hatta körü körüne bir imana çağırmadan, yaratıcıya davetle vazifelenmiÅŸlerdir. Onlar insanlara vahÅŸetten; kötü akıbetten (sonuçtan) kurtulmanın tek yolunun yaratıcı tebliÄŸlere uymakla gerçekleÅŸeceÄŸini müjdelerken, bu iÅŸlerine karşı beÅŸerden herhangi bir ücret talep edilmediÄŸini de bildirmiÅŸlerdir.

Bütün gayretlerine raÄŸmen, tebliÄŸlerden haber alma imkânı bulunmayan insanlar elbette aklını samimiyetle, bütün gücüyle iÅŸletip doÄŸruyu aramaktan baÅŸka bir ÅŸey ile sorumlu tutulmuyor. Fakat gücü ve imkânı varken araÅŸtırıcılığı bırakır da taklide razı ola ola yaÅŸayanlar daha dünyada iken cezalanarak hata veya sevap, herhangi bir doktrin (mezhep) sahibi olma kiÅŸiliÄŸini kaybederler. Artık bunlar, bu taklitçi hallerinden dönmedikleri müddetçe ömürlerini doÄŸru veya yanlış; hata veya sevap yolunu seçmiÅŸ herhangi bir kiÅŸiye raÄŸmen köle ederek tüketirken mukallit manzaralar arzedegelirler. Onlar için artık ÅŸahsiyet olma söz konusu deÄŸildir. Çünkü bir Müslüman mütefekkirin ifadesiyle: “Åžahsiyet insanın kime ve neye olursa olsun, körü körüne itaati reddettiÄŸi ve insanın, ruhun üstün deÄŸerini kabul ettiÄŸi yerde baÅŸlar.”

Yıllar önce Ä°stanbul “Aydınlar Ocağı”nda baÅŸkanın ricasıyla yapmış bulunduÄŸumuz bir konuÅŸmada bu konuda ÅŸunları özetlemiÅŸ: Åžahsiyetli insan kendine has yürüyüÅŸ edasına sahip olan, hiçbir zaman kopyalaÅŸmayan, vagonlaÅŸmayandır… Ä°nsan esas yapısında ne kadar birbirine benzese, mesela iki gözlü, iki elli, iki kulaklı, tek ağızlı, iki ayaklı ve tek baÅŸlı olmak gibi hususlarda birbirinin aynı olarak yaratılmış oldukları halde hiçbir kimsenin birbirine benzemesine imkân ve ihtimal bırakmamıştır. Bakış ve ses tonlarıyla dahi biri diÄŸerinden seçilebilir. Aynen bunun gibi, ÅŸahsiyetli insanlar da milyarlarla beraber gittikleri tek yolda; esas olan yol beraberliÄŸinde yeknesak oldukları yolda, sırf kendine mahsus hususlarda kimseye benzemeyen; güzeli, iyiyi, doÄŸruyu kimde ve nerede görürse almaya çalışan, fakat plaklaÅŸmayan, maymunlaÅŸmayan kimsedir, demiÅŸtik. Gerçekten de “Sahabei Güzin”in esasta birlik isteyen yönlerde görülen yekpareliÄŸi, fürüatta (detaylarda) gerekiyorsa tezahür eden deÄŸiÅŸik anlayışları, ÅŸahsiyet olmak isteyenlere ne güzel modellerdir.

En çok hayvanlardan maymunda görülen taklitçilik yerinde sayarken, insan yavrularında görülse bile çocuklardaki taklit git gide araÅŸtırıcılığa doÄŸru kendileriyle beraber uzanır. Ve nihayet sonunda yeryüzünde halifeler olma kiÅŸiliÄŸini bulur.

Ä°lmi tebliÄŸlerde görüleceÄŸi gibi, buluÄŸ çağına (olgunluÄŸa) ermiÅŸliÄŸin gereÄŸi her meselesinde durmadan doÄŸruyu araÅŸtırıyor ve bu yolda olanca gücünü harcıyorsa insan, kendisine tekâmülün yolunu göstereceÄŸi ve o doÄŸru yola doÄŸrultulacağı vaat edilmiÅŸtir.

Gerçekten kötü neticelerden yaratanına sığınırsa (takvaya yönelirse) insan “iyi ile kötüyü ayırt edecek” bir anlayışla izzet kazanır ve artık geçmiÅŸ bütün kusurları giderilir. Vadi de büyük müjdelerdendir. Ayrıca her nerede olurlarsa olsunlar, bir araya getirilerek insanca prensiplerle mükâfatlanırlar. Yeter ki “iyilik etmek, kötülükten sakınmak hususunda” yardımlaşılsın. “günah iÅŸlemek ve (düÅŸmanlıkta) haddi aÅŸmak üzerinde” asla yardımlaşılmasın. Bütün bu bildirilere dikkatle riayet edildiÄŸi zaman müminler, doÄŸruyu bularak “iyiliÄŸi emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar. Hayır iÅŸlerinde birbirleriyle yarış yaparlar. Ä°ÅŸte onlar Salihlerdir.” Åžahsiyetini bulmuÅŸ, kemale koÅŸan kimselerdir. Artık insan bu yüce kiÅŸilikle yaÅŸarken sonunda imtihanlarını baÅŸarabilmeyi ümit edebilirler. Ümidi gerçekleÅŸen inanmış ÅŸahsiyetlere ise artık ne bir korku, ne de mahzun olma acısı yoktur.

KiÅŸiliÄŸini böylesine yaÅŸayan insanlar yolunu ister Hz. Nuh, ister Hz. Musa, ister Hz. Ä°sa, ister Hz. Muhammed’e, istese ismi cismi bize bildirilmemiÅŸ baÅŸka bir peygamberin (hepsine selam olsun) tebliÄŸleriyle bulmuÅŸ olsunlar fark etmez. Hepsi de ebeden mesutturlar. Yeter ki insanlar eriÅŸmiÅŸ bulundukları tebliÄŸleri yozlaÅŸarak reddetmiÅŸ olmasınlar. Hesap gününe ve o günün mutlak hâkiminin huzuruna iyiliklerle çıkmış bulunsunlar; ecirleri asla kaybolmayacaktır. Fakat insanlar arasında olup da fıtri veya tebliÄŸi Müslümanlıktan çıkararak, birliÄŸi kendi nefislerinde bozmuÅŸ müÅŸrik olanlar elbette hesap “günü bunların aralar” mutlaka iyilerden yarılacaktır.

Kitap, akıl sahipleri ibret alsınlar, akılları “ersin diye”, aklını kullanacaklar için açıklanmıştır. Kuran “akıl sahipleri iyice düÅŸünüp öÄŸüt alsınlar diye insanlara bir tebliÄŸdir.” Bu kurtarıcı mesajlara uymayanlar en sonunda iÅŸi anlayarak “akleder olsaydık” ÅŸimdi bu ıstırapları çekmezdik demeleri, aklın kurtarıcıya muhatap olmasındaki eÅŸsiz ÅŸerefi gösterir.

“Ä°drak etmez”lerin, Hakkı “akıllarına sokmaz”ların, akletmezlerin yaratılmışlar arasında en aÅŸağı olduÄŸunu tebliÄŸlerden anlıyoruz. Ve ayrıca “aklını kullanmazlar”ın daha dünyada iken cezalanarak zihin pisliÄŸi içerisinde bırakacağını da yine tebliÄŸlerden çıkarabiliyoruz.

Böyle iken, bu kadar ihtara raÄŸmen, gücü ve imkânı olanların kendi öz meselelerinde aklını kullanmaksızın, kendi gibi bir beÅŸeri taklit etmeÄŸe razı halde yaÅŸamasını akıllı insan nasıl kabul eder? Mukallitlerde ÅŸahsiyetin henüz teÅŸekkül etmemiÅŸ olduÄŸunu nasıl anlamaz?

Akıl sahipleri, yani aklını çalıştırarak meselelerinin çözümünü gücünce araÅŸtıranlar için, kâinatın (evren) yaratılışındaki tabii kanunlarda bile kurtuluÅŸa götüren” ayetler vardır.” DüÅŸünebildikleri her vaziyette bu tabii kanunlarla yaratıcıyı hatırlarlar, ÅŸükrederler.

Görülüyor ki kiÅŸiliÄŸini bulan her insan, temel meselelerini çözüme kavuÅŸturmak için araÅŸtırmalarında olanca gücünü samimiyetle (ihlâs) sarf edebiliyorsa Müslüman ÅŸahsiyetini taşıyor bulunur. Artık o, hem de doÄŸruda olan kiÅŸiliÄŸini bulmuÅŸtur.


Not: 1’den 48’ kadar olan kaynaklara bakmak isteyenler Said Çekmegil'in "Ä°nsanın Yolu Ä°slam" kitabına bakabilirler


(*) YazıÇekmegil'in  kızı Selma ARSLANER tarafından sitemize iletilmiÅŸtir;  teÅŸekkür ederiz... kriter

Yorum

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 15-01-2010 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111417370 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net