“Aydın düÅŸmanlığı”na vacip olan yorum Murat KAPKINER * (Oysa İslam insanlara: “Sorgula: ola ki sonunda bana gelirsin” diyordu...)
Taraf’ın 02.05.2012 tarihli nüshasındaki Ahmet Altan’ın “Aydın DüÅŸmanlığı” baÅŸlıklı yazısı, bir mümin olarak, doÄŸrusu benim yaralarımı depreÅŸtirdi.
Eskilerin hoÅŸuma giden bir aforizması var: ‘Fıkhı olmayan derviÅŸ zındık; tasavvufu olmayan fakih fasık (veya facir)olur’ diye.
Okuyucularımın alt yapı olarak neleri bilip neleri bilmediÄŸini bilmediÄŸim için, çok kısa kimi açıklamayı zorunlu sayıyorum.
DerviÅŸ hakkında hemen herkesin bir olumlu fikri olduÄŸu gibi fakih, fıkıh da ortalama ve doÄŸru olarak ÅŸeriatçi olarak anlaşılmış. Ben de bu konularda doÄŸru bildiÄŸim anlamları vereyim.
Zahitle derviÅŸ çoÄŸu zaman karıştırılmış. Zahit, tabakat kitaplarımıza bakılınca, tasavvufi, olumlu bir tabir olarak karşımıza çıkmasına karşın onu edebiyatımızda ‘kaba softa, ham sofu’ olarak görüyoruz. Haklı/haksız, tasavvuf eleÅŸtirmenlerini sakinleÅŸtirip, salim bir alanda ‘tarikatlı’dan bahsedeceksek bence en uygun deyim derviÅŸ. Yukarıda dediÄŸim gibi hem halkın yabancısı deÄŸil, hem yarım entelin itiraz etmeyeceÄŸi bir terim.
DerviÅŸ, bildiÄŸiniz derviÅŸtir ve bu yazının sonunda da künhü anlaşılacaktır. Fıkıh: Åžeriat; fakih de ÅŸeriatçi demek. Bunu sonraki asırlarda zahit olarak görüyoruz.
Hz. İsa’ya kadar Yahudiler, Allah’ın dinini salt Åžeriate indirgemiÅŸlerdi. Bir ve tek olan Allah’ın Dini’ni sadece helaller ve haramlarla tesmiye ediyorlardı: Åžeriat. Hz. İsa’ya kadar bu din, salt helaller ve haramlardan ibaretti. Ahlak: yok. Vicdan: yok. Merhamet: yoktu. İslam (din; bize göre baÅŸlangıçtan günümüze bütün dinler İslam,) bir tüzel kiÅŸilikti. Ruhu, merhameti, ÅŸefkati olmayan bir tüzel kiÅŸi. Devlet gibi. Mücerret hukuk gibi. Her ÅŸey maddi idi. Günümüz hukuk terimi olarak ‘maddi’ diyorum: ‘maddi delil’ anlamında. Suç hangi ‘madde’ye giriyor yahut girmiyor.
Cenabı Hak, bu Beni İsrail’e, bir İbahiyeci (her ÅŸeyi helal sayan) Åžeyh olarak Hz. İsa’yla, köklü bir tokat attı. Sanki ÅŸöyle demiÅŸ oldu: “Siz, ‘ÅŸu haramdır, bu haramdır’ mı deyip duruyorsunuz; alın size hepsi helal’’.
İsa’dan sonra denge bu kez ruhaniyet kefesi lehine bozuldu. Bu kez madde ve ‘maddi’ olan yadsındı. İman Çağı’nda bu ayrışma, tarihte ilk kez tek dil ile her iki cenah (yan) odaktan tevhit edildi. İslam’ın özü budur. İçinde hem mâna hem madde var, ama söylem bir.
Aslında ben söylemek istediklerime bir türlü gelemiyorum. Ben size bir saba taksim yapacaktım ama uÅŸÅŸaktan baÅŸlayınca tekrar sabaya dönme zorlaşıyor.
İnsanları esasen iki kategoride değerlendirecek olursanız fazla yanlış yapmış olmazsınız: Hayatı doğru yaşayanlarla (zahit), doğru değil ama erdemli, merhametli, sağduyulu, şefkatli yaşayanlar. (Derviş).
Bundan yirmi yıl önceydi. Konya’da İplikçi Camii’nde kıldığım bir sabah namazından sonra ana caddelerde yürümek, güneÅŸin doÄŸuÅŸunu dışarıda izlemek istedim. Bir traktörün arkasında bir sanayi ürünü saban baÄŸlıydı ve geliyordu. Arkadaki ağır saban problem çıkarmış olmalı ki yaÅŸlı ak sakallı sürücü inip ilgilenmek zorunda kaldı. Ben koÅŸtum. Adam yaÅŸlıydı. Yardıma ihtiyacı olmalıydı. Yaklaşıp selam verdim ve yapabileceÄŸim bir ÅŸey olup olmadığını sordum. Adam beni görmemiÅŸ gibi, selamımı duymamış gibi, selamımı dahi almayarak, beni itip iÅŸini bitirerek traktörün başına geçti ve gitti.
ÇeÅŸitli düÅŸüncelerle arkasından bakarken, bu kez traktörün arkasına baÄŸlı bir iki ton ağırlığındaki saban, küt diye asfalta çivilendi. Ben zaten güzergâhım olduÄŸu için bir sigara yakarak yavaÅŸ yavaÅŸ yaklaÅŸtım. Emmi’yle yan yana geldiÄŸimizde bana yalvarır gibi baktı, bir ÅŸeyler de mırıldandı ama ben sigaramdan bir duman üfleyerek yoluma devam ettim. O esnada hayatım boyunca yaptığım gibi gene erdemli ama yanlış davranmamak için ciddi bir iç mücadele verdim.
İmdi: Demek istiyorum ki ÅŸeraitçi (zahit): doÄŸru davranan; derviÅŸ; yanlış ama erdemli, merhametli, saÄŸduyulu, ÅŸefkatli davranandır.
Bu iki tiplemeden iki gazlı örnek verip lafı kısa keseceÄŸim: Adam, (zahit) gelin getirmiÅŸ. Gelin kayınbabaya abdest alması için ibrikten su döküyor. Eskinin ‘gelinlik etmek’ine uyarak kızcağız, konuÅŸmuyor. İnsan bu ya, bu esnada gaz çıkarıyor. Yer yarılsa yerin dibine geçse. Terliklerini gıcırdatıyor ki çıkardığı sesi andırsın da utançtan kurtulsun. Ama kayınbaba ÅŸeriatçi: ‘’Tutalım ki sesini benzettin; peki kokusu için ne yapacaksın’’ diyor. Gerçekten Fıkıh’ta (Åžeriatte) abdest bozan gazın, iki delili vardır: koku ve ses.
Bir de ÅŸey var... Hatemülâsam. Zatın adı Hatem. Lakabı âsam. Yani sağır. Åžöyle olmuÅŸ: Hatem büyük bir alim. Büyük bir derviÅŸ. Kadının biri bir fetva sormaya gelir. Edeple huzura girer. Ve sorusunu sorar ama bu arada gaz çıkarır. Hatem, elini kulağına götürerek: ‘’Duyamıyorum; güçlü söyle’’ der. Kadın Hatem’in sağır olduÄŸunu görünce sanki cennete girer, mahcup olmamıştır. Rivayete göre Hatem, o günden sonra sağır rolü yaparak yaÅŸamış ölmüÅŸtür, kadın, kendisine rol yapıldığını bilmesin diye. Budur: DerviÅŸle zahit.
Ahmet’e attığım mesajda: “gözü kör olsun; haklısın” demiÅŸtim. Ne diyordu: “Ama Din, kutsal bir kaynaktan neÅŸet ettiÄŸi için, her yeni yolu, her yeni bilgiyi, her yeni yorumu ÅŸüpheyle karşılar. Batı’da Protestan’ların, bizim diyarlardaysa ‘mutasavvuf’ların çektikleri bu ÅŸüphenin sonucudur”.
Gözü kör olsun demem oydu ki, İslam böyle deÄŸildi ama onu Åžeriat’çilerle Kelamcılar (İslam inanç bilimcileri) bu hale getirdi: Hıristiyanlık öncesi Yahudi’lerin getirdiÄŸi gibi.
Bir de acıyı çekenler, Altan’ın sandığı gibi, salt mutasavvuflar deÄŸildi; Müslüman filozoflar da aforoz edildi.
İmamı Gazalî diye biri çıktı. ÖmerHayyam ve Alamut Kalesi’nin, HaÅŸhaÅŸiyyun diye ünlenmiÅŸ sapık tarikatinin lideri, İslam Tarihinin ilk örgütlü teröristi Hasan Sabbah’ın okul ve gençlik arkadaşıdır. KardeÅŸ Gazali de Åžeytan’a muvahhit (Halis tek Tanrı’cı) diyenlerden.
Deli dolu günler, münzevi yaÅŸamlardan sonra ıslah ı nefs edip Saray’a kapılanmıştır: Vaktin YÖK baÅŸkanıdır artık; aynen Kenan Evren’inki gibi. Günün üniversitelerinde okutulacak bütün kitapları handiyse kendisi yazdı: ‘Fıkıh’ta ÅŸuraya, Tefsir’de ÅŸuraya, Hadis’te ÅŸuraya, Kelam (İnanç)’da ÅŸuraya
kadar’ dedi. İslami ilimler adına hiçbir bilimsel yetkisi yokken. Bütün filozoflar Kâfirdi; yani düÅŸünenler. Hicri yedincisekizinci yüzyıl; miladi, on iki.
Müslümanlar soruyu ÅŸöyle sorarlar: ‘’İmamı Gazali’ye kadar İslam dünyası ve düÅŸüncesi çok iyiydi. Ondan sonra neden dumura uÄŸradı?” Bundan daha yanlış bir saptama olamaz: İmamı Gazali’den sonra düÅŸünce dünyamız dumura uÄŸramışmış. DoÄŸrusu ÅŸudur: İmamı Gazali düÅŸünenlerin son halkası deÄŸil, düÅŸünmeyenlerin, düÅŸündürtmeyenlerin ilkidir oysa. Gerçekten o gün bugün Gazali’yi yorumlamaya devam ediyor İslam Alemi. Ki Gazali’nin hiçbir İslami bilim geleneÄŸinden icazeti yoktur; kendisi mukallittir (Öncekileri taklit eden).
Bu, yaklaşık, sekiz yüz yılık düÅŸünmenin yasak olduÄŸu dönemden sonra, benim AÄŸabey’im, Alman’ın helasını temizlerken buldu kendini.
Ahmet’in dediÄŸi gibi, bu arada (düÅŸünen ve hatta mistik tecrübelerle öÄŸrendiklerini söyleyen) birkaç derviÅŸi de tekfir etti anılan zihniyet. Kiminin derisini yüzdü, kimini iÅŸkenceyle öldürdü.
İncil’in deÄŸil ama, Kilise’nin düÅŸünceye, düÅŸünce üretmeye asırlarca kapattığı kapıları Hıristiyanlar açtı; bizse, düÅŸünce üretmeye sonuna kadar açık olan kaynaklarımızı, kapılarımızı kapattık. İşe bakın.
Evliyaullah’tan Aliya İzzet Begoviç, Müslümanların geriliÄŸinin nedenleri arasında ÅŸu ayetin yanlış anlaşılmasının payı olduÄŸunu da yazar: “Bu gün dininizi ikmal ettim”.
Niye yanlış anlaşıldı ki: ikmal edilen dindir; dünya, yaÅŸam, özgür düÅŸünce deÄŸil.
On yıl kadar önce, memleketim Malatya’da, anılan ÅŸeriatçi, çaÄŸdaÅŸ kelamcı, usçuların radyosunda canlı yayındayım. Hasan Begeç Hoca’yı gençliÄŸimden beri tanırım. İyi bir ezberciydi; konuÅŸurken, kafasıyla sayfa çevirirdi. Biz o baÅŸ hareketinin bir kitabın sayfa çevirmesi olduÄŸunu bilirdik.
Alışmadıkları ÅŸeyler söylüyorum: Freud’un büyük bir âlim olduÄŸunu, Darwin’in emeklerinin yadsınamayacağını filan ki onlara göre küfürdür. BaÅŸ edemiyorlar. Hasan hoca iki de bir: “Cenabı Hak, filan surenin, filan numaralı ayetinde ÅŸöyle buyuruyor, böyle buyuruyor’’ diyor. Herkesi susturduktan sonra: “Hoca Cenabı Hak güzel ÅŸeyler buyurmuÅŸ, doÄŸru ÅŸeyler buyurmuÅŸ.. Lakin seni yirmi yıldır tanıyorum, sen bu yirmi yılda hiçbir ÅŸey buyurmadın yav” dedim.
Kur’an biraz dikkatli tetkik edilince, O Kitab’ın, kendisinin test ve teyidini bile kulların müfekkiresine (düÅŸüncesine) terk ettiÄŸi, hatta emrettiÄŸi görülür.
“Dileyen iman etsin, dileyen küfretsin” diyen bir Kitap: “De ki: (biz) iki gruptan birimiz; ya siz hak üzeresiniz, biz sapığız; ya biz hak üzereyiz; siz sapıksınız” diyen bir Kitap, belli durur ki düÅŸünceyi kendisine öncelemiÅŸtir.
Burada ayet sıralamaya gerek yok, çünkü Kur’an baÅŸtan sona düÅŸünceyi önemsiyor. BaÅŸlarda Açık kaynağımızı kapattık dediÄŸim bu. Bizim dinimiz, düÅŸünmeyi, sınırsız düÅŸünmeyi emreden bir dinken; düÅŸünceyi yasaklayan bir din haline getirildi. Ahmet’e yazdığım gibi bunun vebali Åžeriat (fıkıh) ve Kelam’ındır: sorgulama kâfir olursun (Allah’a hamdolsun Kelam denen, eski Yunan felsefe kitaplarının Arapçaya çevrilmesinden sonra türemiÅŸ bulunan, bu bilim dalı çağımızda artık pek yok). Oysa İslam: “Sorgula: ola ki sonunda bana gelirsin” diyordu. Çünkü İslam’a göre yadsıyan da inanan da düÅŸünerek yadsır ya da inanır.
Åžemsi Tebrizi: “Evren’de her fenalık, takliden inananla, takliden yadsıyanlar yüzünden çıkmıştır” diyor.
(*) 23.11.2015 “Aydın düÅŸmanlığı”na vacip olan yorum haberi http://arsiv.taraf.com.tr/haberyazdir92919.html 4/4 Haber Tarihi: 18 Mayıs 2012 Cuma 00:00 Haber Adresi: http://arsiv.taraf.com.tr/haberaydindusmanliginavacipolanyoru Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriÅŸ yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |