Derleyen: Kavalalı Abdullah 18. yy. baÅŸlarındaki (Celili) Musul üzerine yazan Percy Kemp bu devre ait tüm eserlerin British Library’de olduÄŸunu belirtiyor. (Bizde bu eserlerin neden sadece orada bulunduÄŸunu sormayacağız!). Yazar bu devre ait 11 eseri inceliyor ve devrin tarihi hakkında bilgi veriyor. Bu meyanda Emin bin Hayrullah Ömerî tarafından yazılmış <<Menhal-î-evliya ve meÅŸrebi esfiya min sadat al-Musul-ül-hadba>> kitabını devrinin en önemli eseri olarak takdim ediyor. Kitabın yazarı olan, NakÅŸibendi ve Kadiri tarikatlarına ÅŸeyhi Osman al-Hatib el eswed tarafından 29 yaşında kaydedilecek Ömer Camii hatipliÄŸine getirilen bu zat zamanının en ünlü edibi imiÅŸ. Kitabından alınan bir pasajda ÅŸöyle diyor: <<Namazdan sonra birisi Ali Ebu Fadail’in (Müftü) kulağına Cercis b. DerviÅŸ’in (Ä°mam) sarhoÅŸ olduÄŸunu fısıldadı. Bunun üzerine Ali cemaate dönerek <<Ä°mamın sarhoÅŸ olduÄŸunu tespit ettim, hepiniz namazlarınızı iade edin>> dedi. Bunun üzerine Jirjis (Müftünün dostu olan imam) Ali’ye (Müftü) dönerek ÅŸöyle dedi: <<Ben size 40 yıldır namaz kıldırırım, sarhoÅŸ olmadığım bir vakti hatırlıyor musunuz?>> Ama kitabın esas maksadı Musul’daki nur saçan mezarlardan, yatırlardan bahsetmekmiÅŸ. Yazar 118 veli ve muttakînin makam ve kabirlerinin Musul’da olduÄŸunu, bunlar arasında Nuh, Ä°dris veYunus (A.S.) ve Ashabının bulunduÄŸunu bildiriyormuÅŸ. Seyyide Nafisa’nın kabri Musul’un çeÅŸitli yerlerinde imiÅŸ. ÇaÄŸdaÅŸ velilerden bahsederken Seyyid Muhammed bin Zeyn el Abidin gibi bazen ÅŸeraite aykırı düÅŸüp melankoli (melikhülya) ya düÅŸen, diÄŸer zamanlarda Allah’a yakın olan (!) çaÄŸdaÅŸ velilerden bahsetmektedir. Bunlarman biri Rifailerden Yunus b. Siyale’nin müridi Ömer’dir.
<<(Yunus) bir terzi kalfası olan Genç Ömeri beÄŸenirdi. Bu Ömer, geceleri , sabaha kadar yakındaki mescitte ÅŸarkı söylemekte veya mırıldamakla geçirir, biz de kendisi ile alay ederdik. Bir gün <<tevhid>> ayin; esnasında (Yunus) müridlerinden kendi kendilerini bıçaklar ve muÅŸtalarla karınlarından vurmalarını istedi. Bunun neticesinde müritlerden biri öldü. Ardından Yunus Musul’dan kaçarak Diyarbakır’a gitti. Orada insanların kerametleri hakkındaki ÅŸüphelerini gidermek için yanmakta olan fırına girip çıkıyordu.>> Kitapta ilim sahibi bir kimse olarak bahsi geçen ve bir zamanlar Kadiri olan Ahmed b. Al-kaula, Nebi Allah Ä°dris’in kerametlerinde ÅŸüphe izhar edince derhal ÄŸözden düÅŸmüÅŸ ve vali tarafından tövbe etmesi emredilmiÅŸtir. (Middle Eastern Studies, V 19 , No. 3, July 83, p.345-76, History and Historiography in Jalili Musul) *** Aylık <<The Illustrated London News>> adlı mecmuanın Mayıs 1984 sayısında (sh.75) Mark Kidel <<ATEÅžTE YÜRÜYEN>> Makedonyalılardan bahsediyor. (Biz diÄŸerini zaten biliyoruz!). Yunanistan’da Selanilk’in araba ile üç buçuk saat kuzeybatısında, Bulgar Sınırından 50 km. kadar içeride Aghia Eleni diye bir kasaba varmış. Bu kasabada her yıl 22 Mayıs’ta bir merasim yapılıyormuÅŸ . Gerçi merasime biraz Hıristiyanlık süsü verilirmiÅŸ, ama aslında Eski Yunandan miras bir pagan töreniymiÅŸ. Esasen mahalli Ortodoks Papazı töreni boykot edermiÅŸ. Yazara göre Eski Yunan’ın vecd, dans ve delilik tanrısı Dionysos kültüründen miras kalan bu seremoni sırasında bir boÄŸa kurban edilir ve kısa bir süre öncesine kadar eti çiÄŸ olarak yenirmiÅŸ. Åžimdilerde bunun yerine bir koç kesilip kızartılıyormuÅŸ. Tören 10.30 da 12. yüzyıl folklor müziÄŸinin (lir ile) çalınması ile baÅŸlarmış. Lir’e davul eÅŸlik edermiÅŸ. Müzik hız kazandıkça ANASTENARIDES üyeleri coÅŸmaya baÅŸlar ve arada bir acı ve vecd karışımından oluÅŸan bir baÄŸrışmalar iÅŸitilirmiÅŸ. Aynı zamanda kaynamak üzere olan çaydanlık gibi ıslık sesi çıkarırlarmış. Bundan sonra biri biri ardına ayaÄŸa kalkar, bu esnada ya gözleri kapalı olur ya da tam tepeye bakarlarmış. Müteakiben münferiden ileri geri hareketlerle dansetmeye baÅŸlarlar, dansın ritmi arada bir hızlanır sonra yavaÅŸlarmış. Tek katlı bir konakta yapılan ayin güneÅŸ batışına kadar sürermiÅŸ. Bu esnada büyük bir ateÅŸ yakılır, müzik en yüksek dozuna ulaşırmış. Yarım saat sonra ateÅŸ köz hale gelir ve 15 metreye, 7,5 metreye bir alana yayılır, dansçılar birer birer köz üzerinde yürürlerken yüzlerce meraklıda fotoÄŸraflarını çekermiÅŸ. Bir kısmı ellerinde ikon (put) taşırken diÄŸerleri kutsal atkılar taşırlarmış. Kasabalılar dansçıların kutsal bir ÅŸekilde korunduklarını, seçilmiÅŸ kimselerin ibadet ve karmaşık bir ayinle ruhen yükseldiklerine ve kendilerine ateÅŸin deÄŸmediÄŸine inanırlarmış. Geçen yıl Anastenaridislerin 90 yaşındaki reisleri vecd halinde iken seçtiÄŸi bir müridine riyaseti devretmiÅŸ. Yeni reis bir psikiyatri doktoru imiÅŸ. Aghia Eleni Kasabasının bu olaÄŸanüstü ayini sönmek bir yana geliÅŸiyormuÅŸ bile. Geçen yıl Atinalı 20 yaşında bir bayan mimar dansçılara muvaffakiyetle katılmış ve ateÅŸ üzerinde yürümüÅŸ. Ä°ÅŸin bir aldatmaca olduÄŸunu ileri süren Amerikalı bir kompüter programcısı üç yıl önce ayin esnasında ateÅŸin içine dalmış. Ama kötü ÅŸekilde yanarak hastahaneye kaldırılmış. Zira kasabalılara göre tanrı veya Aziz Constantine yardım etmemiÅŸ Aslında Yunanlılar modern Avrupa’nın bir parçası olarak Avrupa’nın bu yegane <<ateÅŸ yakmaz>>gösterisinden utanıyorlarmış ama turizm ağır basıyormuÅŸ. (Ä°lgilenenler için! Törenler 20-23 Mayıs arası oluyormuÅŸ. Selanik’e uçtuktan sonra günlük 10.000TL. sına AVIS’den araba kiralanabilirmiÅŸ.) *** Böylesi mistik iÅŸlerle uÄŸraÅŸan Atinalı mimar bayanlardan baÅŸkaları da var. Mesela Anne Marie Schimmel 1950 baÅŸlarinda Marburg üniversitesinde öÄŸretim görevlisi iken orada okumakta olan ve halası <<mistik>> olan bir Türk öÄŸrencisi ile tanışmış. Bu tanışıklık onu Samiha Ayverdi’ye kadar götürmüÅŸ. O zamanlar 50 yaÅŸlarına yaklaÅŸmış olan Samiha Ayverdi, Kenan Rıfaî’nin <<resmi halifesi>> imiÅŸ. 1951 de basılmış olan Kenan Rıfaî isimli kitabın yazarlarından birisinin Hıristiyan oluÅŸu daha da enteresan imiÅŸ. (hangisi olduÄŸunu açıklamıyor). Women Studies Ä°nt. Forum (cilt 5,no 2, 141-51, 1982) da yayınlanan Women in Mystical Islam (mistik Ä°slamda kadınlar) baÅŸlıklı yazısında Anne Marie Schimmel daha sonra, BektaÅŸiliÄŸinden, kadınlara önem verdiÄŸinden ve Yakup Kadri’nin Nur Baba (1922) romanından bahisle Mustafa Kemal’in de bu romanın etkisinde kalarak derviÅŸ tekkelerini kapatmış olabileceÄŸinden bahsediliyor. Her ne kadar Ä°slamda <<insanın aslında günahkar>> olduÄŸu ve bunu kadına yükleme yoksa da <<nefs>> kelimesinin <<müennes>> oluÅŸu nedeniyle Müslüman yazarların kadınları iyi gözle görmediklerini, ama Sufilerin kadınlara deÄŸer verdiklerini, Hindistanlı Mistik Folklor Åžairi Åžah Abdullatif’in <<Rabbini arayan erdir>> sözünü Rabia al Adeviyye için müennes hale getirdiÄŸinden bahseder. MeÄŸerse Rabia al-Adeviyye veya al-Basriye (ölümü 801) hakkında çok detaylı bir araÅŸtırmayı da Margaret Smith 1928’de yapmış. (Margaret Smith; 1928, Rabia, the Mystic and her follower Saints in Ä°slam, Cambridge,-mistik Rabia ve onun takipçisi ermiÅŸler). Rabia Allah’a olan sevgisini kısa ve mütevazi ÅŸiirlerle anlatanların ilki imiÅŸ. Onun Allah sevgisi o kadar mutlak imiÅŸ ki Peygamber için bile sevgi ayıramamış. Bu dutuma birkaç yüzyıl sonra (herhalde Müslümanlar yozlaÅŸtıkları için) asla müsaade edilemezmiÅŸ. Onun cenneti yakmak için bir elinde meÅŸale; cehennemi söndürmek için diÄŸer elinde ibrik ile Basra sokaklarında dolaÅŸtığı sadece Ä°slam dünyasında deÄŸil Avrupada da söyleniyormuÅŸ. 9. Lui’nin haçlı seferinden sonra bu hikaye Fransa’da yayılmış. 1640 yılında Camus tarafından Quietisme ( = akıl ve iradenin dünyevi olaylara tamamen ilgisiz kalarak yalnız Tanrı düÅŸüncesine daldığı dinsel bir mistisizm ÅŸekli) üzerine yazılmış olan <<Caritée on la viraie Charité>> adlı eserde de bir elinde meÅŸale diÄŸer elinde ibrik olan doÄŸulu bir kadın resmi bulunmakta imiÅŸ. Kadının başı üzerinden parlayan bir güneÅŸ üzerinde Ä°BRANÄ°CE <<Yahveh>> yazıyormuÅŸ. Shimmel konunun irtibat kurulmaksızın pek çok Avrupaî eserlerde geçtiÄŸini, en son Max Mell tarafından yazılan Die Schoenen Haende (Güzel eller) isimli eserde okuduÄŸunu bahsetmektedir. (Belki Cervantes’de Rabia’dan almıştır? Bak. Cennet istenmeyebilir mi? M. Sait Çekmegil, Tenkid ve Tetkiklerde Metod, sh. 156-159) meÄŸerse Rabia Hatun <<Allah onları sever, onlarda Allah’ı>> mealindeki (Sure 5:59) ayetin ehemmiyetini vurgulamış. (Not; Sure 5:59, Sn. Schimmel tarafından yanlış verilmiÅŸtir.) Böylece Rabia ismi Allah sevgisi için herÅŸeyden vazgeçen ve sadece onun ebedî güzelliÄŸini istemeyle eÅŸ anlamlı olmuÅŸ. Schimmel’in deyimiyle <<Rabia gelecek nesillere örnek olmuÅŸ, sufizmin çok yönlü aÅŸk teorilerinin inÅŸasında onun beyanları temel teÅŸkil etmiÅŸtir. Onun mısraları bugüne kadar gelmiÅŸtir. Margaret Smith’in ispatladığı ve daha yakın araÅŸtırmaların gösterdiÄŸi gibi Rabia Ä°slam’ın tek kadın ermiÅŸi (velisi) deÄŸildir. Nisapurlu Fatıma’dan bahsetmek gereklidir. Rabia ve Fatımanın pek çok taraftarı vardır.>> 900 senesi civarında BaÄŸdad’da meÅŸhur vaiz An-Nuri mistik aÅŸk konusunda konuÅŸurken üç adam ve sufilerden birinin kızı heyecandan ölmüÅŸler. Nezihe Araz’ın Anadolu Evliyaları kitabında kadın evliyalardan bahis varmış. Pisili Sultan, KaryaÄŸdı Sultan gibi sadece Anadolu’da deÄŸil Magrib’de de kadın evliyalar varmış. <<Ä°slami Teosofik Mistisizm’inin en büyüÄŸü olan Ibn Arabi de Ä°spanya’da iki kadın evliyadan ders almış. Arabi’nin Fatıma’dan esinlendiÄŸi ve Hac sırasında karşılaÅŸtığı Ä°ranlı kadının mistik aÅŸk ÅŸiirleri yazmasını önermesinden etkilenmiÅŸ olması da mümkünmüÅŸ. Arabi önceki yazarların aksine <<zat>> kelimesinin de müennes olduÄŸundan hareketle ruh dünyasına kadınlar lehine bir puan kaydetmiÅŸ. Mısır’da da, Hindistan’da da kadın evliyalar varmış. Bazıları ismetlerinden, bazıları gösterdikleri kerametlerden, diÄŸerleri tedavi etme özelliklerinden hürmet edilirmiÅŸ. Mesela Bulucistan’da Mai Suparan kuduz köpeklerden ısırılanları tedavi edermiÅŸ. MeÅŸhurları gibi Cemal Hatun ve Prenses Janahara imiÅŸ. Bu ikincisi o kadar takdir olunmuÅŸ ki eÄŸer kadiri tarikatında müsaade edilseymiÅŸ molla Åžah BadakÅŸi onu halife tayin edecekmiÅŸ. Janahara hiç evlenmemiÅŸ ama evli olan kadın evliyalar da varmış. Bunun için Deccan Huldabad’da Burhaneddin Garibin mezarını ziyaret edenler evliyanın annesine fatiha okumadan ayrılmazlarmış. Evliyaların anneleri veya mistik halalarından etkilendiklerine misal olarak Siraz Ä°bn – Khafif ve Abdülkadir Geylani, Ferudiddin Ganji Shakar, Nizamuddin Evliya, Kwaja Mir Dard verilebilirmiÅŸ. Velhasıl Sn. Schimmel diyorki: Sufizmde kadınlar erkeklere eÅŸittir ve ÅŸöyle bitiriyor. <<Sufi eserlerinde <<adam>> tabirinin kullanılışına adlanılmamalıdır. Bu tabir artık Allah’a yakınlaÅŸmış olan birini tarif etmektedir ki orada artık cinsiyet ortadan kalkmıştır. Rabia’da bu yakınlığın önde gelen modelidir.>> BÄ°RAZDA MEZARLAR Yine <<Middle Eastern Studies>> mecmuasının Temmuz 83 sayısında (sh. 312-25-) Richard Kurin <<Pakistan’da bir Müslüman yatırında KudsiliÄŸin Yapısı>>nı inceliyor. Yazara göre gerek Pakistan ve gerekse Müslüman Güney DoÄŸu Asya’da pir ve mürÅŸidlerin mezarları Ä°slamın yayılmasında önemli rol oynamışlar. Arnold’ (Ä°ntiÅŸar-ı Ä°slam Tarihi) a göre bunun sebebi ziyaretçilerin günlük ihtiyaçlarının giderilmesi, Pfleider’e Göre (Beatrix Pflieder, 1981, Mira Data Dargah: The Pyschiatry of a Muslim Shrine, Ritual and religion among Muslims in Ä°ndia, Ed. Ä°mtiyaz Ahmad, New Delhi, Manohar) Gucerat eyaletindeki Mira Data Dergahı çeÅŸitli tedavi ve terapi saÄŸlamaktadır. Ziyaretler sosyal faydalar saÄŸlamakta, müzik veya ÅŸarkı ÅŸeklinde eÄŸlence temin etmekte, eÄŸitim vermekte, yaÅŸayan evliyalara, müridlere, hacılara, fakirlere, satıcı ve dilencilere yiyecek, giyecek ve eÅŸya temin etmektedir. Hatta Jeffery’e göre ( Patricia Jeffery, 1981, Creating a Scene: Disruption of Ceremonial in a Sufi Shrine: Ritual and Religion among Muslims in India. Ed. Ä°mtiyaz Ahmad, New Delhi, Monahar.) Ziyaret bir rekabet yeri de olabiliyor. Yazar etnografik bir araÅŸtırma için üç strateji olduÄŸundan bahisle birincisinin Mevdudî (Mevdudi, 1976 , Ä°slami hayat nizamı; 1975 Ä°slam prensipleri) Thavwi gibi <<rasyonel>>Müslümanlarla O’Brien (Auhery O’Brien)? The Muhammadan Saints of the Western Punjab, Journal of the Royal Antropological Ä°nstitute, 41;511-8)’in stratejisi olduÄŸunu belirtiyor. Ä°kinci strateji Geertz (Clifford Geertz, 1982, Conjuring with Ä°slam, New York, Review of Books 29 (9): 25-29) gibilerin Avrupa-Amerika Yaklaşımı olup ziyaretleri <<iman>> ,<<ibadet>>, <<ikonlar>> (= putlar), <<pisikosomatik tedavi>>, <<sosyal eÄŸitimasyon >> açılarından deÄŸerlendirmek oluyor.Yazarın benimsediÄŸi üçüncü strateji ise Turner’in (Victor Turner, 1975, Revelation and Divinity in Ndembu Ritual, Ä°thaca: Cornell University Press-1969 The Ritual Process, Chicago, Aldine) Ndembu merasimlerini incelerken kullandığı stratejidir. Bu stratejide merasim yada ayine katılanların hadiseleri, tefsirleri esas alınır. Böylece Karaçi’nin Clifton Mahallesinde Abdullah Åžah Gazinin mezarını incelemeye baÅŸlıyor yazar. Bu mezar müridlerinin mezarlarından oluÅŸan bir mezarlık, <<dini>> eÅŸyalar satan bir Pazar, gusulhane, yemek masaları, cami, büyük bir mutfak, müzik, ve ÅŸarkı için bir açık havlu, ziyaretçiler için seyyar çadırlardan oluÅŸuyormuÅŸ. (Nedense Hacı Bayram civarı akla geliyor). Hemen her PerÅŸembe burayı 10-25.000 kiÅŸi (rakamları mezar bakıcıları vermiÅŸ) ziyaret eder ve bu <<kompleks>> in faaliyetlerinin tamamı veya bir kısmına katılırlarmış. Ziyaretçilerin çoÄŸu Karaçi’den olmakla beraber Sind ve Penjap’dan hatta Afganistan’dan (acaba hala geliyorlar mı?) gelenler olurmuÅŸ. Mahalli ÅŸecereye göre Abdullah Åžah Seyyidlerden olup Hz. Hasan’ın oÄŸlu Hasan Mahsi’nin oÄŸlu Abdullah Mahazın Abdullah oÄŸludur.Abdullah Åžah 151 h de gazi olmuÅŸtur. Karaçi menkıbelerine göre Abdullah Åžah kayadan süt akıtmış, uçabilirmiÅŸ ve eÅŸyaları iradesine göre bir yerden diÄŸerine gönderebilirmiÅŸ. Ziyaretçilerin ziyaret sebepleri çok çeÅŸitli imiÅŸ. Ä°mtihanlarda iyi not almak, daha çok para kazanmak, cinleri defetmek, çocuk sahibi olmak veya hastalığına ÅŸifa bulmak. Mübareklik ruhani kalitededir, Allah tarafından verilir. Bu dünya da yaratılan her ÅŸeyde Allah tarafından yaratıldığı için mübarek kabul edilebilir. Mübareklik insana tatmin duygusu verir ve hayvani tabiatını (= nefs) kontrol etmesini temin ederek, huzur ve sükun temin eder. Mübareklik tek yönlü olarak Allah’tan insanlara durmadan akar. BeÅŸerden bazısı, veliler gibi, bu akımdan daha çok yararlanır. Bu insanlar bu akımı bir yerde kesafetini artırmak veya dağıtmak kabiliyetine sahiptir. Bu bereketten faydalanabilmenin üç ÅŸartı vardır. Birincisi, veli gerçekten bu bereketi alabilmelidir. Ä°kinci olarak, mürid bereketi alabilmek için gerekli hareketlerde bulunabilmelidir. Üçüncüsü, bereket Velide odaklaÅŸmalı ve müridin kabul edeceÄŸi ÅŸekilde deÄŸiÅŸikliÄŸe uÄŸramalıdır. Müridlerine göre Abdullah Åžah ölü deÄŸildir. O, bir perde arkasında ruh halinde yaÅŸamaktadır. Ancak ona gerçekten ve derinden hizmet edenler bu perdenin ötesini görebilir ve varlığını tespit edebilirler. Pek çok kimse zaten göremezmiÅŸ. Veliye ise ruh gözü (= nazar) ; her ÅŸeyi görebilme hassası izafe edilirmiÅŸ. Bu görüÅŸ daha çok nazar gibiymiÅŸ. Yani nazar gönderilir, bazı objeler bu nazardan alır, böylece alınmayan nazarlar geri aksedince kimin nazar aldığı ortaya çıkarmış. Abdullah Åžah Gazinin nuru ise ziyarete gelen herkese eriÅŸirmiÅŸ. Yani Allah’ın nuru, Åžah Gazi ile, bu nurdan faydalanmak isteyenlerin üzerine teksif edilirmiÅŸ. Bu nur veya bereketten faydalanmanın araçları varmış. En çok çiçek (gül, yasemin) getirilirmiÅŸ. KumaÅŸ, ÅŸekerlemeler, para, yaÄŸ, Mushaf ve yiyecek (kuzu, pirinç gibi) de getirildiÄŸi olurmuÅŸ. Tabii getirilen eÅŸyalar helal olmalı imiÅŸ. Dua, zikir, fatiha veya mezarın öpülmesi gibi hareketler Abdullah Åžah’ın nurundan faydalanabilmenin araçları olabilirmiÅŸ. Hatta mezarda oturmakta veya uyumakta bu nurun transferine yol açabilirmiÅŸ.mezarlığın temizlenmesi ve yıkanması da veliye hizmet telakki olunur ve bereket umulurmuÅŸ. Ama her hareketi gerek Allah adına ve gerekse veli adına safdil (temiz kalplilikle) yapmak gerekirmiÅŸ. Ziyaretçiler hediyelerini evden getirebilecekleri gibi ziyarete girmeden önce Pazar yerinden alabilirlermiÅŸ. Ziyarete girenler ayakkabılarını çıkartır, dik merdivenlerle mezara çıkar orada baÅŸlarını örterlermiÅŸ. Bu arada resmî <<vakıf idaresinin>> büyük yeÅŸil kutusu önünden geçirilirmiÅŸ. Hediye doÄŸrudan mezarın üstüne bırakılabileceÄŸi gibi orda bulunan müstahdemlere de verilebilirmiÅŸ. Bazıları daha önceden bırakılmış çiçek yapraklarını (herhalde ÅŸifa niyetiyle)yer, ziyaret imkanı olmayan yakınları içinde götürdükleri olurmuÅŸ. Dualarını bitirenler velinin nurundan yararlanabilmesi için uygun jestlerle ziyaretçilerin <<yüzlerini yıkamaları>> gerekli imiÅŸ. Böylece velinin nazarı yıkanan yüze ulaşır ve bereketlenirmiÅŸ. EÄŸer riyasız bir ÅŸekilde böyle bir yüz yıkaması Allah veya Veli adına yapılırsa bereketin ziyaretçiye ulaÅŸması kesin imiÅŸ. Sadece dua ve bağırılarak yapılan zikir tek başına yeterli olmayıp ziyaretçi ile veli arasındaki bağı engelleyen hayvani ÅŸeyleri bertaraf etmesine yararmış. Åžeker, yaÄŸ gibi yiyecekler yeterli bir süre orada kalınca velinin nurundan yararlanırlar ve herkes gerektiÄŸi kadar götürür ve bereketlenmek için yermiÅŸ. Yeterli bekleme süresini temin için bunlar öncekilerle karıştırılırmış. Hatta burada beklemiÅŸ olan Mushaflar okunduÄŸunda iÅŸitenlerin kulakları bereketlenirmiÅŸ. Daha ne bereketler varmış: mezarların etrafında biriken kirler velinin nazarından <<son derece>> etkilendiklerinden bazıları tarafından yenirmiÅŸ. Velinin mezarının yıkanması esnasında kullanılan su <<bereketli>>olduÄŸu için <<Ä°ÇÄ°LEBÄ°LÄ°R>>miÅŸ. Ve, evet, bir de mezarın çatısında bulunan güvercinler, iÅŸte bunları beslemek bir bereket vesilesi olduÄŸu gibi, dışkıları da berekette faydalandıkları için, (yiyen yokmuÅŸ ama) ilaç olarak kullanılırmış… Mezarlık <<kompleks>>inin baÄŸlıları daima bereketi alabilecek bir seviyede bulunurlarmış. Bazıları kendilerini Allah’ın gelinleri olarak görürlermiÅŸ. Küpe ve diÄŸer kadın eÅŸyaları ile gezen bu baÄŸlılar efendileri ile evli olduklarını, onun her istediklerini yaptıklarını ve bütün emirlerine boyun eÄŸdiklerini söylerlermiÅŸ. Bunlar nefslerini öldürüp bir yana koymuÅŸlar ve bereketin kendilerine akmasını engelleyecek her türlü dünya iÅŸlerinden vazgeçmiÅŸler. PerÅŸembe akÅŸamları çeÅŸitli gruplar müzik çalar, ÅŸarkı söylermiÅŸ. Bunlarda Allah sevgisi, peygamberin Allah’a, Allah’ın peygambere olan sevgisi ile çeÅŸitli velilerin insanlara bereket dağıtma gücü tem’ası iÅŸlenirmiÅŸ. Bu merasimler sırasında kadınlarla erkeklerin ayrı oturmalarına ciddiyetle riayet olunmakta imiÅŸ. Kadınları buraya cinleri kovmak için getirirlermiÅŸ. YaÅŸlı akrabaları tarafından getirilen kadın abdest alır; mezarı ziyaret eder sonra avlu duvarına çıkar. Müzik çalmaya baÅŸlayınca duvar üzerinde çoÄŸunluÄŸu genç olan kadınlar vücutlarını ardı ardına hızlı ve yavaÅŸ biçimde döndürürken kafalarıda saçlarıyla savrulur. Seyirci kadınlarda bu <<merasim>>e katılanların DUVARDAN DÜÅžÜP YARALANMAMALARI Ä°ÇÄ°N yardımcı olurlar. Avludaki erkeklerde müzisyenlere para verir. Müzik Allah veya veli adına çalınır. Müzik bir berekettir ki cin buna dayanamayıp kadını terk eder. Hernekadar Çin kaçarsada <<bazı>> kadınlar ziyareti terk edince hemen geri gelebilirmiÅŸ. Böylelerinin ziyarete birkaç defa gelmeleri gerekli imiÅŸ. Yazar sonra bu hadiseleri daha önce batılı iki yazar tarafından öne sürülmüÅŸ <<model>>lerle izah ediyor. EÅŸya, hareket ve vücut düalist formlarda bulunurmuÅŸ. Madde ve ruh, sıcak ve soÄŸuk, kontrol ve kontrolsüzlük, insanlık ve hayvanlık bazı beÅŸerî <<dereceler>> diÄŸerlerinden daha iyi ve daha çok arzulanan durumdadır. Daha çok arzulanan seviyelere ulaÅŸmak için temel ÅŸartlar deÄŸiÅŸtirilmelidir. Ä°ÅŸte mezara götürülen ve sunulan ÅŸeyler (çiçek, kumaÅŸ, yaÄŸ gibi) bir KATALÄ°ZÖR vazifesi görür. Bu düal olan ÅŸeyler hep birbirinden ayrılır. Yeni bileÅŸikler meydana gelebilir. Böylece ruh Allah ile birleÅŸebilir(!!!) Sn. yazarın daha çok teorileri var ama bu kadar kafî. Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriÅŸ yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |