Yazar ?
|
07-11-2005 |
Hamburglu Wolfgang Dircks, on sekiz katlı bir apartmanın bir dairesinde yalnız yaÅŸayan 43 yaşında bir Alman vatandaşı idi. 1993 yılının sonlarında bir akÅŸam evinde televizyon seyrederken öldüÄŸünde, komÅŸularının bundan haberi olmadı. Ertesi gün de kimse fark etmedi Wolfgang'ın öldüÄŸünü. Ertesi hafta, ertesi ay, ertesi yıl da... "Niçin fark etsinler?" de diyebilirsiniz; Wolfgang'ın borçlarını, otomatik ödeme talimatlı banka hesabı gün geçirmeden ödüyordu. Nihayet beÅŸ sene sonra banka hesabı suyunu çekince Wolfgang'ı arayan birisi çıktı. Ev sahibi kirayı almak için gelmiÅŸ,ancak zile cevap veren olmamıştı. Kapıyı zorla açıp içeri girdiÄŸinde, televizyon karşısında oturmuÅŸ Wolfgang'ın iskeletiyle karşılaÅŸtı.
Televizyon seti çoktan iflâs etmiÅŸti. Iskeletin kucağındaki televizyon dergisinin 5 Aralık 1993 tarihli sayfası açık duruyordu. Odada "canlı" olan tek ÅŸey Noel aÄŸacıydı; onun rengârenk lâmbaları hâlâ yanıp sönmeye devam ediyordu. Wolfgang'ın komÅŸuları da, Noel aÄŸacı gibi, durumdan habersizdi. Aradan geçen beÅŸ yıl içinde ne kimse Wolfgang'ın kapısını çalmış, ne ondan bir haber soran çıkmıştı. Bu taraftan bakıldığında ne kadar ayıplanmaya deÄŸer bulunursa bulunsun,Wolfgang'ın hikâyesi, AB standartları içinde pek de yadırganacak bir olay sayılmaz. Avrupa gazetelerinde her ay buna benzer birkaç haber çıkar; ara sıra bu haberler karşısında "Ne oluyoruz, nereye gidiyoruz?" ÅŸeklinde bir iki ses çıksa da pek cılız çıkar; sonra herÅŸey unutulur gider. Zira Batı uygarlığının deÄŸerler sistemi içinde varlık veya yokluÄŸunuzun fark edilmesi, tümüyle maddî iliÅŸkilerinize ve tüketim çarkı içinde kaç paralık yer iÅŸgal ettiÄŸinize baÄŸlıdır. EÄŸer itibar gören bir diri ve arkasından aÄŸlanacak bir ölü olmak istiyorsanız, borçlu olmak ve borçlu ölmekten baÅŸka hiçbir ÅŸey bunu size o kadar kesin bir ÅŸekilde garantileyemez. Kimseyle aranızda bir alacak-borç iliÅŸkiniz yoksa, fark edilmeniz için de bir neden yoktur; banka hesabınız elektrik faturalarını ödemeye devam ettiÄŸi sürece Noel lâmbaları iskeletinizi eÄŸlendirmeye devam edebilir! Yadırganacak birÅŸey varsa, o da böyle bir uygarlıktan yarar umanların halidir ki, bugünlerde böylesine özlemlerin pek sık dile getirildiÄŸine tanık oluyoruz. Gerçi bir tarafta Islâm dünyasının yoksulluÄŸuna, diÄŸer tarafta Batı uygarlığının ışıl ışıl manzaralarına bakıldığında, bu uygarlığın Islâm dünyasına refah getireceÄŸi hayaline kapılmak çok da zor deÄŸildir. Lâkin medeniyetleri karşılaÅŸtırırken lâmbalar yerine deÄŸerleri esas almak, çok daha saÄŸlıklı sonuçlar verir. Bir de Rahibe Teresa'nın bir Üçüncü Dünya ülkesine ait ÅŸu anısına bakın: Sekiz çocuÄŸuyla günlerdir aç durumdaki bir anneyi haber aldığında, Teresa, ona bir miktar pirinç götürür.. Anne pirinci alır almaz ortadan kaybolur, bir süre sonra döner. Geri dönünce, Rahibe Teresa ona nereye gittiÄŸini sorar. "Pirincin yarısını komÅŸuma götürdüm," der anne. "O da günlerdir bizim gibi aç." IÅŸin bir baÅŸka ilginç yönü ise, anne ile çocukların, günlerdir sürüp giden açlıklarına raÄŸmen, içinde bulundukları durumdur. Rahibe Teresa "Yüzlerinde açlık acısı vardı," diyor. "Ama mutsuzluk veya üzüntü ifadesi görmedim." (Meraklısına not: Pirinci paylaÅŸan aç ailelerden biri Hindu, diÄŸeri ise Müslümandır.) Gövdesi hamburger yağıyla ÅŸiÅŸirilmiÅŸ Batı insanının suratında ise açlık acısı yok belki; ama mutsuzluÄŸunu ve huzursuzluÄŸunu bütün yüz hatları çok sesli bir koro halinde haykırıyor! Buna karşılık, lâmbaları var Batının-ruhundan sonra bedeni de çürüyüp gitse, o kurukafanın karşısında aynı coÅŸkuyla yanıp sönmeye devam eden lâmbalarıSadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriÅŸ yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |
Son Güncelleme ( 08-11-2005 )
|